14 Şubat 2011 Pazartesi
hay bin kunduz kurabiyesi!!
evet dün gece ve bu sabah karşılaştıgım zinir bozucu olaylardan sonra kurabiyenin adını ''hay bin kunduz kurabiyesi'' koymaya karar verdim:)aslında çok daha okkalı şeyler geçti içimden ama nimettir,münasip düşmez...
neyse dün gece önce yemek yezegeni sitesinin kurucusuna, ki ne uğraşlarla buldum mailini o da ayrı bi gezegen ya:) iki adet ikaz maili gönderdikten sonra hatırladım kiii bu gezegen vakti zamanında yemek bloglarına gelin çatımın altında toplanın,böylece hem tariflere daha kolay ulaşır, hem birbirinizi daha kolay bulursunuz hem de trafiğiniz artar demişti...o vakitler pek bi sazanmışım ki seyirtip üye olmuş, banner kodunu da sayfama yapıştırmıştım...hay ben o kodun!!!gece ciyaklarken aklıma bu kod geldi Allah tarafından:)bana kalsa debelenir dururdum...neyse kodu buldum kaldırdım.sorun halloldu...bloğumu o kötü niyetli gezegenin işgalinden kurtardım inşllh...şayet sizlerden bu hataya düşenler varsa ,o kodu bulup silsinler ,aksi takdirde bi geceyarısı benim gibi ciyaklamak durumunda kalabilirler...bu arada herkeslerin kandilini de kutlayıp sosyal mesajımı burada noktalıyorum...
ikinci şok!!!bunca zaman aradan sonra arşivimde biriken fotograflar arasından en çok sevdigim haşhaşlı çörek resmini bulayım da ''independence day'' kutlaması yapayım dedim...haydaaaa resimlerim yok!!!!sen beyza pcnin hafızasında fazla yer kaplıyorlar diye tut resimlerimi harici belleğe at!!!nedir sanki ki ,her biri 1.5 MB. cık resimler:)okuldan gelsin biiii ...neyse kala kala son pişirdigim kurabiyelerin resimleri kalmış ..kısmet artık, kutlamayı kurabiyeyle yapacağız:)
sayacağım malzemelerin çoğunun son kullanma tarihine ramak kalmıştı:)ama buna rağmen enfes bişey oldu..
yarım paket margarin
9 yemek kağışı toz şeker
2 yumurta (birinin sarısını ayırdım,hiii hala dolapta !!!kesin taş olmuştur:)
1 kabartma tozu
2 yemek kaşığı yoğurt
3 su bardağı un+1 su bardağı kadar mısır nişastası (un yetişmedi de:)bu un ölçüleri bardaktan bardaga göre değişebiliyor ,hamur toparlanıp ele yapışmaz bir hale geldiginde un eklemeyi bırakın .
1 su bardağı kadar şamfıstık içi(sanırım bu şekilde ufalanmış olanına pirinç deniyor)
yarım çay kaşıgı kadar mahlep
yumuşak margarin yumurtalar ve şekeri mikserle çırptım,peşisıra katı malzemeleri ekleyip elimle yoğurdum..ardından rulo şeklinde yuvarladım.yarım saat kadar buzdolabında bekletip bıçak yardımıyla yaklaşık 2.5 cm genişliğinde doğradım...önceden ısıtılmış 170 derecelik fırında 15 dakika kadar piştiler...
bizde kurabiyenin beklemişi makbuldür.ilk iki gün pek itibar görmese de sonraki günlerde çayın filan yanısıra birer ikişer yendi.halihazıda buzdolabında kavanoz içinde hala mevcut ve tadından hiç bir şey bişey kaybetmedi.(şu an test ettim:)
13 Şubat 2011 Pazar
ciyaaaakkkkk
11 Nisan 2010 Pazar
kıymalı brüksel lahanası
ehem öhüm son postumda size noddle çorbası tarifi vereceğimi söylemiştim yaa , çorba fazla bekleyince yeşillendi deeermişim...tabii buna kim inanır ????
noddle çorbasının fotosunu bulamadım bi türlü , e cin yemeği yoksa bizde brüksel lahanası takdim ederiz yanii..nolmuş ki:)))
neyse uzatmalara girip iyice batmadan tarifime geçiyorum:)
1 kg brüksel lahanası
100 gr kadar kıyma
1 adet havuç
bir orta boy kuru soğan
bir çay bardağı pirinç
tuz karabiber sıvı yağ
soğanı yemeklik doğrayıp 4 kaşık kadar yağını ilave ettim kavrulmaya bıraktım ardından kıymayı küp kestigim havucu ekledim.pişince harcım tmm oldu...
genişçe bir tencereye lahanaları ortadan ikiye kesip yerleştirdim(atma yerleştirmedin ,gelişi güzel fırlattın:))harcı lahanaların üzerine gezdirip pirinci serpiştirdim.. tuz,biraz karabiber az biraz da nane serpiştirdim ne akla hizmetse:)
lahanaları aşacak kadar suyunu da ekleyip pişmeye bıraktım....yarım saat yeterli geldi pişmesi için.
işte buuuu:))
yeni bir arkadaş katıldı aramıza...3 küçük bebek sahibi olan sevgili deniz boş vakitlerinde şeker hamuruyla dans ediyor:)))ona hoş geldin der miyiz?
23 Şubat 2010 Salı
fırında ördek
farkındayım gidişim pek bi suskun olmuştu...
bu nedenle dönüşüm pek bi muhteşem olsun istedim:)))
abarttığıma bakmayın gaayet şaka yapıyorum...her yemek, her emek muhteşemdir bittabii...
bir fırın ördek yemeğiyle aranıza döndüm ..eskisi kadar sık güncelleyemeyeceğim belki sayfamı ama bu kadar da ara vermemeye çalışacağım artık.malum okul devam ediyor...öğrenciliğin tadını alınca artık eskisi kadar yorucu da gelmemeye başladı..derslerim gayet iyi.hiç kimseye müdana etmeden 25 tane ders verdim,19 tanesi sırada...bu dönem öncekiler kadar yoğun olmayacak...
neyse ördeğimize geçelim...önce kaynak belirtmek lazım tabii...kaynağı av meraklısı eşim:))kar yerden kalkalı çok olmadı hatırlayacaksınız..yaklaşık 1 ay evvel yağan karda biz evimizde sıcak sıcak otururken o her yıl bu zamanlarda oldugu gibi avdaydı..
dönüşte bununla geldi.. tabii geldiğinde bu halde değildi:))tüyleri temizlendi..içi boşaltıldı..ocakta ütülendi...
kekik,zeytinyağ,tuz,kişniş,azcık pulbiler,bolca kimyon harmanlanıp ördeğin dış terbiyesi yapıldı...etrafına yine bu baharatlara bulanmış patates,havuç dizildi...fırın kabının üzeri fırın kağıdı ve aleminyum folyo ile kapatıldı...
180 derece fırında 1 buçuk saat pişti ,pişti, piştiiiiii:))sonuç budur...
şayet av eti yemişseniz bilirsiniz ,onu yerken çok temkinli olmak gerekir..zira içeriye işleyen saçmalar bazen etin içinde kalabilir ve ani bir ısırışta dişinizi kaybedebilirsiniz..bu nedenle ağır ağır çiğnemeli hem tadına varmalı hem de olası bir tatsızlığa karşı hazırlıklı bulunmalısınız:)
(bir dahaki yazımın konusu noddle kullanarak pişirdiğim erişte çorbası ve pişirirken yaşadığım çin işkencesi olacak:))
1 Aralık 2009 Salı
eline sağlık adamım
mesela yazdan toplayıp dondurucuya koyduğum mısırları haşlıyorum.
mesela köyden gelen genetiğiyle oynanmamış kabakların resimlerini çekiyorum...
akşamları eşimin çizdiği kestanelerin pişme nöbetinde bulunuyorum...
ya da en fazla milföyden börek yapıyorum...içi sanırsam pazı ve kıymalıydı..
başa dönelim.karnabahar eşimin ellerinden çıkma.bildiğiniz şey:
soğan kıyma ve sıvı yağ karvulur,salçası eklenir,pişen harç bir köşeye alınır yıkanıp parçalanmış baharlar tencereye konur kenardaki kıymalı harç üzerlerine gezdirilir tuzu suyu eklenir ,pişmeye bırakılır..
ayyy yayınlayınca gördüm ne fena adammm havuç da eklemiş:))
eline sağlık adamım:))
10 Kasım 2009 Salı
pişi ya da hamur kızartması
iyi ki arşivim var:))aylardır yeni birşey denemedim .bilindik basit yiyeceklerle geçiştiriyoruz öğünleri.ıspanak,karnıbahar,hmm geçende dondurucudan çıkardığım bamyayı pişirmiştim, harikaydı...ne ilginç,bir gün bamyayı severek yiyeceğimi söyleseler ''hadi ordan, hadi ordannn!!''derdim.artık demem :)
tmm pişiye geçiyorum;
pişi pişirmenin!! muhtelif yolları var. ki en basiti köşedeki fırına kadar gidip iki ekmek hamuruyla geri dönmek.bu biiirrrr:))ikincisi ekmek makinesine ortalama bir ekmek yapmak için gerekli malzemeleri boca edip karıştırmasına izin vermek ,sonra yarım saat mayalandırmasını bekleyip tam ekmek yapıyorum moduna gireceği sırada hamuru elinden kapmak :))bu da ikiii .(aslında bir ve ikinci seçeneğin hangisi daha basit karar veremedim)üçüncü olarak hamurunu elde yoğurarak pişi yapmak.bunun en zahmetlisi olduğu kesin:))
1.5 su bardağı su
1 yemek kaşığı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz
1 adet instant maya
3.5-4 su bardağı un
kızartmak için sıvı yağ
dilerseniz hamura sevdiğiniz baharatları ya da haşhaş tohumlarını ya da yeşilikleri katabilirsiniz.ama ayrı ayrı zamanlarda olsun mümkünse.
(resimdeki pişi faaliyeti elde yoğurma usulüyle gerçekleştirildi,ama öteki yöntemler de tarafımdan denenemiş olumlu sonuçlar alınmıştır)
unun ortasını açıp su dışında bütün malzemeyi korkusuzca dökün ,ama suyu dikkatli kullanın. hamurdan elinizi kurtarabildiğinizde suyu eklemeyi kesin:)(şu'' sen'' diliyle tarif etmeyi hiç sevmiyorum ama düzeltmeye kalksam gözlerim önüme akacak:))direkt ben diline kayıyorum;hamurun üzerini kapatıp yarım saat kadar dinlendirdim, sonra mandalina büyüklüğünde parçalar kopardım ,onları tezgahın üzerinde elimle yuvarlakca açtım ortasını parmağımla deldim.bunu neden yaptım ?hatçem hep öyle yapar da ondan:))sonra hamurları kızgın yağa atıp iki dakka sonra ciyak ciyak bağırdım''ay ben yetişemiyorummm!! hem aç hem pişir olmuyooo!!''çabuk biri bana gelsin!!''sağolsun cancan kızım geldi ben hazırladım, o pişirdi,geriye kalan iki kişi de sofrayı hazırladı,hepbirlikte yediikkkk:))
hıh bugün benim cancan kızımın doğum günü,tevafuka bakın siz...
3 Kasım 2009 Salı
kabak tatalısı,hebirnebir miyim neyim?
dünden bu yana karın ağrısı çekiyorum.üstelik bu akşam sanki mide bulantısı da eklendi.hatta burnuma sorarsanız çoktaaan tıkandı,boğazım öksürmek için fırsat kolluyor ve bunlardan sadece ilki gerçek ötekilerin hepsi psikolojik:))(yani öyledir inşllh)
cümle haber programlarında pompalandığı yetmezmiş gibi gündelik hayatta da kiminle iki kelam etmeye kalksanız mevzu hemen şu meş'um gribe gelip dayanıyor ( bu arada bu satırı yazarken bi kere öksürdüm hafiften:)yok yok ciddi anlamda boğazım gıcık yapıyor)günlerdir kendi adıma değilse de çocuklarım adına diken üzerindeyim doğrusu. haftaiçi hergün binlerce insanla aynı kampüste, yüzlercesiyle aynı koridorda ve her 2 saatte bir bu insanların farklı kombinasyonlarıyla aynı sınıflarda bulunuyorum.el yıka yıka nereye kadar?hala bir maskem yok.(yarın alalım içses,hatta çocuklar için de alalım.al leyya en azından senden korunurlar :))sağol içses !!!)kendimi potansiyel ayaklı 'hebirnebir' mikrobu gibi görmeye başladım.
neyse işte psikolojik anlamda çoktaaan hebirnebiri kaptıysam da dünden beri karnım da ağrımaya başlayınca oturdum şuraya google google elinde hebirnebir hakkında sağlam bilgi var mı dedim .toplamda bir milyondan fazla sonuç çıkarıp koydu önüme:))var mı böyle bişey?(bu arada yazdıklarımı arada gözden geçiriyorum,düzeltilmesi gereken birsürü harf hatası yapmışım veaaa belirtiler arasında bilinç sulanması da vardı)uzatmıyim şu vaktin yok zamanında oturdum sayamadığım kadar hebirnebir haberi okudum en nihayetinde beni bilgilendirme açısından yüksek oranda tatmin edici bilimsel bir yazı buldum aldım sayfama yapıştırdım..üşenmeyin okuyun valla.yok önce tarifi yazayım zaten bilincimde duman duman üstüne:)
2 kg kabak
1kg şeker
kabağı eşinize bi güzel soydurup doğratıyorsunuz. haa pazarda ayıklanmış satıyorlar değil mi:)siz dilini sevmedim ben diliyle devam ediyorum.tencereye bir kat kabak yerleştirip üzerine şekeri ekledim, sonra yine bir kat kabak dizip yine şekeri ekledim böylece çıkabildiğim kadar kat çıktım:))ardından tencerenin kapağını kapatıp 3 , 4 saat kadar kabağın sulanması için beklettim.(keşke''işte o an'' resmi olsaydı.)kabak sulanıp şeker eridiğinde tencereyi ocağa oturtup pişme sürecini başlattım. kısık ateşte 45 dakika kadar pişip kabaklar hayli yumuşadıktan sonra onları alıp tek tek fırın tepsisine dizdim,tencerede kalan suyu üzerlerine gezdirdim ve 160 derece kabaklar güzelleşinceye)):kadar fırınladım ki bu süre genellikle yarım yarım saati buluyor.(şekeri az gelmişse fırınlama aşamasından evvel de şeker ekleyebilirsiniz)
servis önerisi yok yine tencereden buyrun:))yalnız yanında kaymaksız gitmez bilesiniz...
üşenmeyin okuyun bölümü;
Paniğe kapılmayın, virüsle yaşamayı öğrenin Domuz gribi tartışmaları hız kesmeden devam ederken, H1N1 virüsünün etkinliği kışın daha da artacak. Dolayısıyla domuz gribiyle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Her şey geçtiğimiz nisan ayında Meksika’nın
İlk andan itibaren titizlikle hareket eden Sağlık Bakanlığı, domuz gribi aşılarını geçen günlerde Türkiye’ye getirdi. Bu sefer de ‘aşı yapılmalı mı, yapılmamalı mı?’ tartışmaları baş gösterdi. Anlayacağınız sıkıntımız birken bine çıktı. Oysa bilinenin aksine normal grip mikrobu, domuz gribinden 7-10 kat daha tehlikeli. H1N1, ancak domuzdan insana bulaştığında öldürücü. Şimdilerde ortalıkta dolaşan mikrop ise insandan insana bulaşan türden. Domuz gribi virüsü; insan, domuz ve kuş gribi mikroplarının karışımından meydana geliyor. Sorun ise insanların H1N1 mikrobuna karşı bağışıklığının olmaması.
Hastalık solunum yoluyla bulaşıyor ve hızla yayılıyor. İşte tüm dünyanın tedirginliği de bu noktada başlıyor. İnsanlar evden dışarı çıkmadan hayatını idame ettiremeyeceğine göre yeni tanıştığımız bu virüsle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Kafa karıştıran onlarca tartışmayı bir kenara bırakıp H1N1’e yakalanmadan sağlıklı kalmanın yollarını bulmak elzem görünüyor. Peki nasıl?
AŞI OLMALI MIYIZ, OLMAMALI MIYIZ?
Domuz gribi Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi (salgın) olarak nitelendiriliyor. Bunun sebebi; nüfusun yeni bir hastalıkla karşılaşması, virüsün insanlara kolaylıkla, hızla bulaşması, tehlikeli bir hastalığa yol açması. Uzmanların bir kısmı bu pandemiden korunmanın tek yolu olarak aşıları gösterirken, muhalif kanat ‘aşı kesinlikle yapılmamalı’ diyor.
Sübjektif değerlendirmeleri bir kenara bırakarak aşıların hayatımızdaki önemine değinmekte fayda var. Onları anlayabilmek içinse bağışıklık sisteminin işlevini bilmek şart. İnsan vücudunun amacı her koşulda kendini korumak. Güneş ışınlarına maruz kalınca tenimizin koyulaşması da, nefes borumuza bir şey kaçınca öksürmemiz de bunun bir sonucu.
Hayatımızda sadece bir kez kabakulak, kızamık, suçiçeği gibi hastalıklara yakalanırız. Peki, nasıl oluyor da bu rahatsızlıklar bir daha tekrar etmiyor? Bu sorunun cevabını uzmanlar bağışıklık sistemi ile izah ediyor. Buna tıp dilinde aktif doğal bağışıklık deniyor. Hastalığı geçirirken vücudumuz bu hastalığın mikrobunu yenebilmek için uğraş veriyor, bazı hücreler (antikor) üretiyor ve onlar yardımıyla hastalığı yeniyor. Geriye ise kanımızda bu mikrobu tanıyan hücreler kalıyor. Tekrar aynı mikropla karşılaşınca da bu akıllı yapılar (hücre) hızla çoğalarak kötü mikropları bertaraf ediyor. Böylece bazı hastalıkların tekrarlanması önleniyor. Aynı sistemi hastalık geçirmeden oluşturmak için aşılamadan faydalanılıyor, bu işlem ‘aktif edinsel bağışıklık’ diye de tanımlanıyor.
Aşılarda anlaşılması gereken diğer bir konu da oluşturulması istenilen bağışıklığın her zaman kesin olmaması. Yani bir kişi aşılanmasına rağmen hastalanabiliyor. Bunda aşıların koruyuculuk oranı önemli. Yüzde 100’e yakın koruyuculuğu bulunanlar olduğu gibi yüzde 60 dolaylarında kalanlar da mevcut. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, bir doz Pandemik A (H1N1) aşısı 10-17 yaş arasındaki çocuklarda yüzde 76 koruma sağlarken, rakam 3-9 yaşa düştüğünde bağışıklık etkisi yüzde 36’ya geriliyor. 6-35 aylık bebeklerde ise koruma ancak yüzde 25 sağlanıyor.
SALGININ AŞIYLA KIRILMASI ŞART
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Atahan Çağatay, mesleği gereği ‘riskli grup’ta bulunduğu için aşı yaptıracağını söylüyor. Aynı zamanda İl Sağlık Müdürlüğü’nün İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki grip sorumlusu olan Çağatay, tüm kıtalarda görülmüş ve hızla yayılan bir salgından bahsedildiğini, tedbiri elden bırakmamak gerektiğini düşünüyor: “Hastanedeki hekim arkadaşlarımın da kafası karışık. Herkes ‘Yaptıralım mı?’ sorusunu yöneltiyor. Son 15 yıldır beni hiç aramamış arkadaşlarım bile görüşümü almak için bana ulaştı. Riskli gruplar ilk gelen aşılardan muhakkak yaptırmalı. Türkiye iyi durumda ama ciddi bir salgın varmış gibi düşünülmeli. Salgının bir şekilde kırılması şart. Seneye tekrarlayabilir çünkü. 10 milyon insan hastalansa bir kısmı da vefat etse ortaya çıkacak iş kaybı yeni bir ekonomik krizin zeminini hazırlamaya yeter de artar bile.”
Domuz gribi aşısı deyince herkesin zihnindeki sorular birbirinin aynısı: “İçindeki cıva ne kadar zararlı?” Doç. Dr. Atahan Çağatay, uzmanlarca çok da dillendirilmeyen bir noktaya dikkat çekiyor: “Aşılar ‘canlı ve cansız mikroplardan yapılanlar’ diye ikiye ayrılır. Grip aşısı ikinci kategoridendir. Cıva son on yıldır Türkiye’de kullanılmış tüm cansız aşıların içinde bulunuyor. Bu madde, cansız mikropların içinde kalması muhtemel canlı mikropları öldürmek için kullanılıyor. ABD’de 7 çocuktan biri otistik. ‘Cıvanın bunda etkisi var mı?’ diye araştırmalar yapılıyor. Fakat henüz kanıtlanmış bir şey yok.”
H1N1 aşıları; sağlık personeli, 6-36 aylık bebekler, hamileler, şeker hastaları, ağır organ yetmezliği çekenler, kronik akciğer hastaları, öğrenciler, herhangi bir sebeple bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananlar ile 65 yaş üstü yaşlılara öncelikli şekilde yapılacak. Yalnız, riskli vatandaşların içinde en çok tartışılan grup hamileler. Sağlık Bakanlığı hamilelikleri müddetince bağışıklık sistemi zayıfladığı için hastalığa yakalanma riski artan anne adaylarına özel 1 milyon doz ‘adjuvansız aşı’yı aralık ayında Türkiye’ye getirecek. Hamilelere vurulacak bu özel aşılarda da belli oranda kafa karışıklığı var: “Normal vatandaşlar adjuvanlı aşı vurulurken hamileler niçin adjuvansız aşı vuruluyor? Aşının gebeler üzerinde yan etkisi var mı?”
Aşının bağışıklık yapma gücünü artıran madde adjuvan. Türkiye’de gebelere uygulanacak aşılar adjuvan yerine skualen maddesi içeriyor. ABD’deki aşılarda adjuvan bulunmazken, Avrupa’daki aşılar adjuvanlı. Uzmanlar, ‘’Adjuvana bağlı yan etki görülebilir mi?’’ sorusuna kesin yanıt verememekle birlikte şunları dile getiriyor: “Gerçekleşme oranı düşük ihtimaller nedeniyle insanların aşıdan mahrum kalması doğru değil. Yan etkinin olup olmayacağını şimdiden bilmek mümkün değil.”
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seracettin Çom ise “Adjuvansız aşılar diğerlerinden 4 kat daha pahalı. Avrupa dâhil tüm ülkeler bunu tercih ediyor. Aynı parayla 4 kat fazla insan aşılanabilir. Bunu düşünmek zorundayız.”
Halk, “ABD kullanmadığına göre bunda bir iş var!” dese de gerçek öyle değil. Amerikan yasalarında adjuvansız aşı kullanılması şartı var. Kanunlar izin vermediği için bu aşının alımını gerçekleştiremiyorlar.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Yıldız Tanrısever de bazı hekim arkadaşlarının sağlık uygulamalarında titizliğiyle tanınan İngiltere’ye göre tavır alacağını belirtiyor: “Hastalarıma bu konuda bir yönlendirme yapmıyorum. Mikroplardan kaçmak günlük hayatımızda mümkün değil. Aşılar da yüzde yüz bağışıklık sağlamıyor. Dolayısıyla kendimizi korumayı öğrenmek durumundayız. Hamileler beslenmelerine ve hijyene dikkat etmeli, gripli kişilerden uzak durmalı, onlarla temas etmemeli, vücutlarında herhangi bir halsizlik hissettiğinde dinlenmeli, rahatsızlıkları 3 gün içinde geçmeyenler hekime başvurmalı.”
Kimler hemen doktora gitmeli?
ÇOCUKLARDA
Hızlı nefes alıp verme ya da nefes darlığı Ciltte morarma Halsizlik Geçmeyen ağrılar, düşmeyen ateş Öksürük
YETİŞKİNLERDE
Solunum yetersizliği Göğüste ve karın bölgesinde baskı ve ağrılar Ani baş dönmeleri Sıklıkla kusma Bilinç bulanıklığı
Okula giden çocuklar H1N1’den nasıl korunur?
Yetişkinler nispeten korunma yollarını öğrenseler de özellikle anne babalar okula giden çocukları için endişe ediyor. Önümüzdeki günlerde domuz gribi vakası sayılarının da artacağı öngörülürken Memorial Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kenan Keskin ebeveynlere şu tavsiyelerde bulunuyor:
Çocuklar okulda birbiriyle daha az temas kuracakları oyunlara yönlendirilmeli. Arkadaşlarıyla sarılma ve öpüşmeden kaçınmalı. (Grip, hastalıklı birine bir metreden daha yakın olduğunuzda insandan insana bulaşır. Öğretmenlerin çocukları bu konuda uyarmaları gerekir.) Ellerini sık sık, özellikle öksürdükten veya hapşırdıktan sonra su ve sabun ile yıkamaları söylenmeli. Çocuklara öksürürken veya hapşırırken ağızlarını kâğıt mendil ile kapatmaları gerektiği öğretilmeli, mendil kullanımı özendirilmeli. Hasta olma ihtimali bulunan birisi ile temas eden çocukların ellerini göze, burna veya ağza sürmemeleri gerektiği anlatılmalı. Hasta kişilerle yakın temastan uzak tutulmalı çocuklar. Temas zorunlu ise maske ve eldiven kullandırılmalı, ardından eller su ve sabun ile yıkanmalı. Hasta çocuklar kesinlikle okula, dershaneye gönderilmemeli.
Bağışıklık sistemimiz nasıl güçlenir?
Hastalıklara neden olan mikro organizmalarla savaşmak ve iyileşme sürecini yönetmek bağışıklık sisteminin işi. Dolayısıyla bağışıklık sistemimiz ne kadar güçlüyse hastalanma ihtimalimiz o kadar az. Zayıf bağışıklık sistemi bulunanlar genellikle halsizlik, sık tekrar eden hastalıklar, iltihaplanma, alerjik reaksiyonlar, yaraların yavaş iyileşmesi, kronik ishal gibi rahatsızlıklar yaşar. Domuz gribi virüsünün ileriki aylarda varlığını daha da hissettireceğini söyleyen hekimler bağışıklık sisteminin güçlendirilmesiyle hastalıktan korunmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Bağışıklığı güçlendirici besinler aslında yanı başımızda. Fakat çoğumuz bunların ne işe yaradığını pek bilmiyoruz.
Mum ağacı; boğaz yaraları, öksürük, soğuk algınlığı ve grip için kullanılabilir, antibiyotik özelliklere sahiptir. Sarımsak ve soğan 30 tür bakteriye, virüse, parazit ve mantara karşı etkili. Ekinezya bağışıklık sistemini ve lenf sistemini kuvvetlendirir. Altınmühür (Goldenseal) bitkisi bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Vücudu toksinlerden temizler. Antibakteriyel özelliklere sahiptir. Ağız içindeki mikropların ölmesini sağlayan karanfil günde 4-5 kez ağızda yarım saat kadar tutulup atılmalı. Limon, portakal, çilek, greyfurt, kivi, dolmalık biber, enginar, brokoli, fasulye, maydanoz, kuşburnu ve ahudududa bol miktarda C vitamini; ayçiçeği, zeytinyağı, fındık, badem, soya, ceviz, fıstık türlerinde de E vitamini çoktur. Bunlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Zencefil bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücuttan mikropların atılmasına yardımcı olur. Suda kaynatılarak veya bir çay kaşığı zencefil tozunu bir tatlı kaşığı bala karıştırarak her gün tüketilebilir. ‘Ölümden başka her şeye şifadır’ hadisinde de dikkat çekilen çörek otu, vücutta mikroplarla mücadele eden hücrelerin sayısını artırarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Öğütülerek tüketilmesi tavsiye ediliyor. Probiyotikler bağırsak florası için çok önemli. Çünkü canlı bakterilerle bağırsak sistemini destekleyerek hastalık yapan mikroorganizmaların üremesini engelliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Probiyotik, yoğurtta bulunuyor. Yalnız marketten alınanlarda değil, evde mayalanan, birkaç gün içinde ekşiyen yoğurtlarda mevcut. Eğer evde bu sağlıklı yoğurttan elde etmek isterseniz marketlerde bebek ve çocuklar için satılan probiyotik yoğurtlardan satın alarak sütünüzü onunla mayalayabilirsiniz. İlk yaptığınızda yoğurdun yapısı farklı gelse de aynı mayayı birkaç kez kullandığınızda her şey normale dönüyor. Havuç, ıspanak, kabak, marul, brokoli, karaciğer ve domateste bulunan A vitamini bağışıklık sistemi hücrelerinin artışını sağlıyor. Balıkta bolca bulunan omega 3 yağ asitleri ile proteinli gıdalardan aldığımız arginin amino asidi de bağışıklık sistemimizi güçlendirecek önemli besin kaynakları arasında. Kabak, balkabağı, patateste bulunan betakeroten ise virüslere karşı koruyucu bir kalkan görevi görüyor.
Çocuk ve yetişkinler kışın nasıl giyinmeli?
Soğuk havalarda akciğer hastalıkları, solunum yolu enfeksiyonları, çeşitli grip türleri, nezle gibi hastalıklarda artış görülüyor. Soğuk hava tek başına hastalık yapmasa da kolaylaştırıcı rol oynuyor. Havaların serinlemesiyle birlikte çocuk ve yetişkinlerin tek kat ve kalın bir giysi yerine; ince, birkaç kat üst üste kıyafet giymesi tavsiye ediliyor. Böylece bulunduğunuz ortama göre vücut sıcaklığınızı ayarlayabiliyorsunuz, ani ısı değişikliği sebebiyle de hastalanmıyorsunuz. Sert ve karlı günlerde üşümeyi engellemek için termal iç çamaşırlar (yün) tercih edilebilir. Eğer bazı ciltlerde kaşıntı meydana geliyorsa cilde direkt temas eden kıyafetlerde yüzde 100 pamuklular kullanılmalı. Sentetik elyaf karışımının çok olduğu kıyafetler özellikle hareketli çocuklarda terleme yapar, mekân değişikliğiyle beraber normalden daha fazla üşümeye sebep olur. Çocuklar için baş, boyun ve kulakları örten şapka modelleri tercih edilmeli, yüzü rahatsız etmeyecek orta kalınlıkta atkılar da ağızdan soğuk hava girişini engellemek için kullanılmalı.
Doç. Dr. Atahan Çağatay*
“Antiviral ilaçlar elimizdeki tek koz, herkes kullanmamalı”
Gripte kuluçka süresi 1-7 gün arasında değişiyor. Hastalar belirtiler ortaya çıkmasından bir gün önceden itibaren 5-7 gün boyunca bulaştırıcı konumunda. Çocuklarda, yaşlılarda, kronik hastalığı olanlarda ve bağışıklık sistemi yetersiz kişilerde bu süre daha da uzun olabilir. İlk karşılaşılan vakalarda hekimler paniğe kapıldı. Hemen güçlü antivirallere başvuruldu. Bu ilaçlar H1N1 virüsünde etkili ama elimizdeki tek koz. Eğer her hastalanan bu ilaçları kullanırsa mikrop direnç geliştirecek, biz de elimizdeki tek silahı kaybedeceğiz. Antiviralleri doğru, ağır vakalarda hekim gözetiminde kullanmak zorundayız. Normalde gribe yakalananlara ne yapılıyorsa domuz gribi hastalarına da aynı tedavi uygulanıyor. Üç gün içinde rahatsızlıklarda azalma değil, artma gözlemlenirse vatandaşın gözlem altında tutulması gerekiyor.
(*) İÜ İstanbul Tıp Fak. Öğr. Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı
02.11.2009 |
TÛBA KABACAOĞLU
31 Ekim 2009 Cumartesi
konserve yapımı,közlenmiş patlıcan salatası
blogmanşetta sevgili yıldızımızın yeni yaş kaydını görünce uğrayıp kutlayayım dedim,yazıyı okuduğumdan beri gülüyorum, halihazırda karın kaslarım ağrımakta:))
unutkanlık maceralarını yazmış yıldız... onunkileri okurken kendi unutkanlığım geldi hatırıma;hadi bu da benden yıldıza gelsin;
geçende ,geçende dediğim aslında epey geçende olmuştur:))şimdi ben garaja girerken hep burnumun dikine dikine girerim,çıkarken geri geri yaklaşık beş altı manevra yapar öyle çıkarım:))eşim de sağolsun bi akşam şu kadına iyilik ediyim deyip arabayı ters çevirmiş ki bi seferde çıkabileyim..ama ne iyilik!!!
sabah çocukları okula götürmek için köstebek modumda çıktım evden,çocuklar bagaja çantalarını filan koyarken ben de herzaman açtığım kapıyı açıp yerime oturdum, ellerimi uzattım anaaaaaaaaaam!!!direksiyonum yokkk!!! o sırada dışarda hafiften bi kopuşmalar duyuyorum ama hiiç uyanmıyorum haa:))nerde layyynnn benim direksiyorum!!!!kızımın, ki kendisi harbi harbi ağırabladır ,karnını tutup yerlere doğru iki büklüm oluşunu görüyorum,o kadar kasılmış ki gülmekten..zar zor'' anneee n'apıyosun''diyor bana:))neyse uyandım sonunda ama akşamına babalarına yetiştirip beni madara etmeleri yetmezmiş gibi , şu gün olmuş hala sağlam malzemeyim onlara:)))
tepedeki patlıcan salatası yaz sonunda bahçeden toplayıp közlediğim patlıcanlardan mamul.yine yukarıdaki biberler de közlenip konserveleştirildikten sonra kışın tüketilmek üzere kilere yerleştirildi.
konserveleştirilmiş domatesler,fasulyeler,bamyalar ve patlıcanlar...konserve olayını dört beş yıldır gerçekleştiriyorum ve sonuçtan gayet memnunum.derin dondurucudan da faydalanıyorum ama konserveyi daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim.herhalde daha fazla uğraş gerektirdiği için:))
sanırım konservenin zamanı geçti ama nasıl yaptığımı anlatmakta fayda mülahaza ediyorum.(eh haftada bir iki draje edebi kitap yutunca böyle olacağı belliydi:))konserve yapım tekniğim kulakdolgunluklarıma eklediğim deneme yanılma tecrübeleriyle şekillenmiştir efem:))halihazırda kullandığım yöntem benim için gayet tatmin edici seviyededir...ama yeniliklere her daim açığımdır:))
konservesini yapmak istediğim sebzenin öncelikle en sağlamlarını seçtim,yıkayıp, ayıklayıp, gerekiyorsa doğrayıp ,temiz kavanozlara yerleştirdim,bamyalara limonlu su,fasulyelere sadece su,domateslere hiçbir şey eklemeden kapaklarını sıkıca kapatıp, konserve kazanıma yerleştirdim.üzerlerini 4 parmak geçecek kadar su ekleyip, yarım saat çok harlı olmayan ateşte kaynattım.(yarım saatlik kaynama süresi ,kaynama başladıktan sonraki yarım saattir unutmayınız!!)
yarım saatlik kaynama aşamasından sonra kavanozları almak için kazandaki suyun bayağı bi ılınmasını bekledim. sonra kavanozlarımı kazandan çıkarıp, bir bezin üzerine kapaklar alta gelecek şekilde yerleştirdim.veaaa asla kavanozların birbirine değmemesine özen gösterdim.nedenini hatırlayamıyorum ama bu kuralı uygulamam gerektiğine kendimi çok inandırmışım:))bu şekilde yerleştirdikten sonra yeniden üzerlerine bir mutfak örtüsü kapatıp onun altında iyice soğumalarını bekledim.budur işte:))) (Allahım yaa ben nasıl bu kadar bekleyebildim bilemiyorum:))
patlıcan ve kırmızı biberler için önceden közleme sefası!!! var ..tabii beş on kilo közlenmiş malzeme birden önünüze geldiğinde, birdahaki yıl için caydırcı sebep olabiliyorsa da kışın yiyenlerin ayy ayy ayyy!!! oyyy oyy oyy !!!ne güzel olmuşşş!!! nidaları caydırıcı sebebi rafa kaldırıyor:))
geçen hafta köyden gelen hurmalar...cennet meyveleri...
son kare bizden:))) oğlan-can ve mırmır-can:))
27 Ekim 2009 Salı
ekmek makinesinde brioche
ekmek makinesiyle birlikte ,bu arada bir evvelki postta yazdığım gibi mutfak gereçlerini hiç de sevmiyormuşum görüldüğü üzere:)))neyse...ekmek makinesiyle birlikte verilen tarifnamede nicedir gözüme çarpıyordu brioche . evvelce cafefernandoda gördüğüm tarifle elde yapmayı denemiştim ,hayli uzuuun soluklu bir macera olmuştu:))hoç onun da görseli tam bir facia!!
bu kez ekmek makinesinde denedim ve anladım ki o uuuuzun soluklu maceraya hiç gerek yokmuş..sadece şunu söyleyebilirim;bayıldık!! bayıldık!!
ekmeğin ipliğimsi dokusunu gösterebilmek için onun karnını yardım. biliyorum yine fecaat bir resim oldu:)) ama bu tür durumlar için daima yanlistemde tuttuğum cafefernando var:))onun görseli sanırım bu lezzeti anlatmaya daha muktedir ..
hmm tarifi yazmak lazım şimdi di mi? kitapçığımı kapıp geliyorum ben:))
60 ml süt
3 yumurta
140 gr tereyağ, ki o kadar tereyağı bana sürseler klodya şiffır olurdum:))
1,5 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı şeker
430 gr un ( 4,5 su bardağı gibi bişey oldu benimkisi)
1 paket instant maya
malzemeleri sırasıyla makinenin haznesine boşaltıyorsunuz..brioche ayarını seçiyorsunuz..gerisi makinenize kalmış..tamı tamına 3 saat 50 dakika sürüyor pişmesi..
11 Ekim 2009 Pazar
leyya'dan susamlı tavuk ve tefal actifry yorumu
bilemiyorum bu konuda ne kadar yorum okudunuz, ben hiç okumadan gidip aldım geldim şu aleti:))gerekçem önce zamansızlık ,sonra kızımı bu yıl okula yemeksiz yazdırmamızdı.yoksa mutfakta alet kirliliğine tamamen karşıyım.elbette kullanamak isteyene saygım vardır, fakat benim favorim üzeri bomboş bir mutfak tezgahıdır herzaman.hoş bunu da kullandıktan sonra hemen yokediyorum ortalıktan:))
tam 15 gün oldu tefal actifryı alalı artık iki satır yazabilirim hakkında sanırsam:))öncelikle şunu belirtmek istiyorum ; bir kaşık yağla kızarttığınız patatesin görüntüsü o biçim ama tadı kesinlikle alıştığınız bol yağda kızarmış patatesin yerini tutmuyor.tabii marketlerde hazır satılan şoklanmış patatesler bunun dışında,onlar gayet lezizler, zira hazırlık aşamasında bir ön kızarma işlemine tabi tutuluyorlar ki bu da zaten yağ içerdikleri anlamına geliyor.şahsen ben bunları tüketmekten kaçındığım için (alt kat sakini deneme amacıyla vermişti o zaman tattım:))hala babanemin yöntemlerini kullanıyorum :))(en azından soyup doğramak konusunda)
actifryla ilk kızartmadan sonra yağ miktarını iki kaşığa çıkardım alıştığımız tada biraz yaklaştık diyebilirim..yakında üç de yetmez dört olsun dememek için kızartma olayını seyrelttim:)) et tavuk olayına girdim...
önce kabaklı,patatesli,havuçlu,kuşbaşı etli ve bir kaşık yağlı bir bir birrr ay ne denir ki buna kavurma mı kızartma mı!!!herneyse işte öyle birşey denedim hepsini aynı anda yerleştirdim hazneye ,30 dakika kadar pişirdim sonuç mükemmeldi diyebilirim .bütün malzemeler gayet leziz ve güzel pişmişti, afiyetle yedik.yalnız belirtmeliyim ki, eti daha evvelden soğan suyu ,zeytin yağ (bir kaşık:) ve sütle terbiye etmiştim.
bugün de tavuklu bir deneme gerçekleştirdim.kuşbaşı doğradığım göğüs etine biraz köri, biraz kekik ,biraz tuz ,biraz susam ve birazcık da soya sos ekledim ki bu sonuncusunu bir daha hiçbişeye katmayı düşünmüyorum açıkcası.soya sos tamamen yıllardır tariflerde görüp özendiğim, nihayet ''ay herkeste var, benim neyim eksik'' babından aldığım bir ürün:)) bir kaç kez salataya filan katmıştım pek anlamadık, yedik. ama bugün tavukta sevmedim..yok !!cixx!! bi daha kullanmayacağım!!!tmm konuya dönüyorum yukarıda saydığım malzemeleri tavuk etiyle harmanlayıp actifryın haznesine yerleştirdim, 30 dakika pişti..
görüntü gayet tatmin ediciydi tadı da öyle,herşeye rağmen:)).. oldukça güzel kızarmıştı.
anlaşılan tefal actifry ile et,tavuk ,ve onlarla yapılan ortaya karışık tarzında yemekler gayet tatmin edici, fakat esas reklam malzemesi olarak kullanılan patates amaca ulaşmamış .
başta zamansızlık nedeniyle aldım demiştim ya;eğer patates kızartmak yerine yukarıda bahsettiğim tarzda yemekleri tercih ederseniz hakikaten zamandan oldukça tasarruf edebilirsiniz, çünkü dilediğiniz malzemeyi katıp karıştırıp hazneye boşaltmanız ve zamanlayıcıyı ayarlamanız yeterli .kendi kendine karıştırıyor, pişiriyor süre bittiğinde sizi çağırıyor:))yok ben patates kızartacağım derseniz benden size bir bilgi:
1 kg patatesi tam kırk dakikada kızartıyor.
son not; bahse konu olan tavuk yemeğini bir teflon tavada da gayet rahatlıkla pişirebilirsiniz.ben şimdilik okuldan gelir gelmez yarım saat içerisinde ne kadar iyi bir sofra hazırlayabilirimin peşinde olduğumdan bu denemeleri gerçekleştiriyorum.eğer bu okul olayına bulaşmamış olsaydım ,böyle bir ürünü bu kadar hevesle alır mıydım..bilemiyorum doğrusu..ayyy amma uzatmışım. sağlıcakla kalın:))