25 Haziran 2008 Çarşamba

sbs ve icadiye....

küçük bir kazdağları gezisi planladığımız için tekrar istanbuldayım..önce yalova ardından da kazdağlarını eteklerine yolculuğumuz..tam olarak nereye gideceğimize,nerede kalacağımıza,ne yiyip ne içeceğimize karar vermeden,öylesine...çıktık yola mevlam kayıra tarzında bir gezi olacak bu...şimdi bu kedi ne alaka diyebilrsiniz...anlatacağım)) pazar günki sbs sınavı için kızımla birlikte istanbula geldik...üsküdar icadiyede bir okul çıkmıştı bahtımıza...5 yıldır üsküdarda oturmamıza rağmen hiç yolum düşmemişti bu mahalleye...kız benden ben ondan heyecanımızı saklayarak lay lili lay lommm havalarında geldik okula kadar...gözgöze gelmemeye gayret ediyoruz hani eskaza gelirsekte bakışlarımızı kaçırıp havalara filan bakıyoruz. heyecandan faltaşı kesilmiş gözleri nereye saklayabirsiniz ki))neyse o feci trafikte biyerlere sıkıştık biz de ..yürüdük icadiyenin yokuş sokaklarında biraz girdik okulun bahçesineeee...o girdi hemen içeriye ben kaldım öylece ...etrafta arı vızıltısı gibi bir uğultu...o iki ara bi derede bizim veliler hemen muhabbetin belini kırmışlar...hangi ara tanıştınız da bu kadar samimi oldunuz derken bi bakıyorum bi tarafta eğitim masaya yatırılmış harıl harıl tartışılıyor..az kulak kabartıyorum;milli eğitim politikaları,eğitimin amacı,olması ve olmaması gerekenler....tevhidi tedrisat kanunu... (o ha falan oluyorum)...az öteye gidiyorum bir anne elinde tesbihi nasıl yana yakıla duada...bi tarafta gençler herzamanki umursamaz tavırları ve pürneşeleriyle...hem de kızgın güzeşin altında...cix!!duramam ben buralarda deyip kapıya yöneliyorum,bütün keşler kapının hemen dışında ne çocukarından ve ne de sigaralarından vazgeçemedikleri için hemen kapıya bitişik nasıl çekiyorlar bi görseniz)))ve tabi duman arası yine koyu bir muhabbet onların arasında da...
_vay bizimkisi öğretmenlik okudu hakkariye verdiler gitmedi,sonra gidip polis oldu....
_ee o daha kötüüü!!!şimdi güvenlikçi olarak gidecek hakkariyeeee!!diyor ötekisi...
_ben bunlara çok karşıyım diyor berikisi...edirneden karsa kadar bu vatan bizim.ben oraya gitmem de ne demek....
ilk baştaki hönnnk!! oluyor)))
neyse uğultuyu ardımda bırakıp çıktım dışarıya...icadiye de sırf yokuş sokaklardan mı icadedilmiş nedir.tırman Allah tırman...bir ara düze çıktım..bi baktım kiii manzara müthiş...köprü,büyük çamlıca,karşılar filan ..lebideryaaa....makinem herzamanki gibi yanımda.(hala kediye gelemedim biliyorum)))neyse işte ben sokak sokak dolaşıp bi yandan beğendiğim herşeyin resmini çekerken bi sokakta eski bi ev gördüm ki icadiyede o kadar çok eski ve yeni ahşap evlerle dolu..tam makineyi ayarladım çekecem ahşap evin bitişiğine kondurulmuş bet yapılı binadan bir kadın yarıbeline kadar camdan sarkıp''sen ne yapıyorsun böyle!''diye yelloz yelloz konuşmaya başladı.ben alışığım yeaaa))çok sakin ahşap evin resmini çekiyorum dedim..izin aldın mı dedi..yooo, almadım dedim.çekemezsin dedi.çekerimmmm dedim...(iş inada bindi))hanimefendi sizi ve evinizi çekmiyorum ve lütfen polemiğe girmek istemiyorum girin içeriye)) dedim...o konuşadursun çektim bi kaç poz ...ben yoluma giderken o hala diyodu bişeyler arkamdan.....belki de hala bıraktıgım yerde konuşuyodur)))gülme ikonlarıma bakmayın aslında gerildim ben de bu olaydan....çıktım o sokaktan yürümeye devam ettim..yine henüz restore edilmiş çok hoş bir ahşap ev gördüm.çıkardım makinemi...baktım hemen bitişiğindeki köhne evin sokağa bakan kapısının önünde çok sevimli bir bayan oturmuş çayını sigarasını içiyor...bu arada heryan kedi dolu..eve giren çıkanın haddi hesabı yok)bu da girişin bi köşesinde evi arşınlamaktan yorulmuş yatıyordu...tabii ağzım yandı yeaaa üflüyorum))evin bir kaç fotosunu alabilir miyim?diyorum.tabiii hatta istersen evi de alabilirsin diyor))o beni aşar diyorum))bir kaç fotograf çekiyorum.(tmm kediye bağladım daa şimdi bir de çaya bağlamak lazım))bu arada şeker bayanla sohbet başıyor...ev satılıkta ondan alabilirsin dedim diyor.kaça?diyorum.450 milyar diyor..evin 6 odasını, mühendis sahibini,sıkıştıgı için sattığını,manzarasının mükemmeloldugunu vs vs anlatıyor...sohbet ilerliyor..çocugu sınava mı getirdin deyince söyle bir saate bakıyorum çünkü gezerken vakti unutmuşum..

hıh.tmm..daha 45 dakika var...demekki 45 dakikadır dolaşıyorum sokalarda..ayaküstü sohbet ederken şeker bayanın elindeki çaya çok pis bakmış olmalıyım ki,buyur otur sana çay ikram edeyim diyor..bende valla hiç hayır demem diyorum...ısıtıp getiriyor,onu beklerken kedileri izliyorum..o kadar pervasız girip çıkıyorlar ki eve,sanki ev onların yıldız hanım sığıntı..(yıldız hanım işte bu şeker bayan)..çayla birlikte nereden açıldıysa mevzu ,yıldız hanım bebekliğinden başlayıp 20 dakikada bütün hayat öyküsünü anlatıyor...2 günlükken babasının başka bi kadına tutuldugu için annesiyle birlikte yıldız bebeği evden attığını... annesinin eski nişanlısına gidip sığındıgını ...eski nişanlının vay neden benimle değil de o herifle evlendin diye annesini öldürüşünü...yıldız bebeğin tekrar baba evine dönüşünü..üvey annesinden değil de babasından ne kadar çok çektiğini..annesinin katili olarak gördüğü babasına duydugu öfkeyi kini...mezarına bi kere gitmediğini ve de asla gitmeyeceğini..genç kızken kaçıp bi herifle imam nikahı kıyarak evlendiklerini..herifin hamileyken onu bırakıp gidişini...şimdi 15 yaşında olan oğlunu bebekken sadece bir kez görmeye geldiğini...oğlunu büyütmek için verdiği mücadeleyi...kapısının önünde küçük bir tezgah açıp geçinmeye çalıştığını ama belediyecilerin gelip darmadağın ettiğini...oooof nelerrr nelerrrr... o kadar sıkıntının içinde şen kahkalar atarken yıldız hanım ,ben hayatın aslında hiç de o kadar ciddiye alınası bişey olmadığını düşünmeye başladım...sevdim yıldız hanımı...o da beni sevmiş olmalı ki yine çaya çağırdı)))inşllh diyerek kalktım..

işte bu güzel ev yıldız hanımla tanışmamıza vesile olan ev...


bu da bir sokak evvel resmini çekebilmek için yelloz komşusundan bissürü laf işittiğim ahşap ev)))




icadiye sırtını fethi paşa korusuna dayamış...koru tarihi çamlarla dolu...manzara müthiş...




bazı semtlerd zengin yoksul ayırımı daha bir keskin ...daha bir hissedilir...icadiye de böyle bir yer..bir sokak üstte çok güzel mimaride evler ,villalar ,tarihi konakalar görürken azıcık bakış açınızı değiştirdiğinizde işte bu görüntülerle karşılaşıyorsunuz...




bu fethi paşa korusundan bir karga kardeş...







bahsettiğim restore görmüş tarihi konaklar...






henüz görememiş konaklar))


















köfteci arabasının üstünde şekerleme yapan kedi....











eski yeni her yokuşta kucak kucağa icadiyede....
hıı kızın sbs sınavı iyi geçmiş bu arada....köye dönerken ikimiz de artık bakışlarımızı saklayacak yer bulma derdinden kurtulmuştuk)))










18 Haziran 2008 Çarşamba

deli kızın çeyizi...

dınınımmmmm!!!işte an geldi...evim evim güzel evimden çıkmak üzereyim.(bi gidemedim hayırlısıyla)))aşağıdaki pek bi dramatik yazımda taslaklarda boynu bükük kalmasın dedim ve yayınladım...dilediğiniz gibi bir yaz tatili geçirmeniz dileğiyle birlikte hepsinizi Allaha emanet ediyorum....














evdeki son gecem.çok dramatik olmuş gibi olsa da aslında dramatik benim açımdan(ne dedim ben şimdi).yaklaşık 3 ay kısa geliş gidişler dışında evimden uzak olacağım.alıştığım eşyalarımdan,ocağımdan, fırınımdan..dolabımdan çekmecemden..penceremdeki manzaramdan...oraya alışmaya çalışacağım ilk bir hafta..yerleştireceğim...yerleşeceğim...(öğğğk örümcek ağlarından nefret ediyorum)..unuttuklarımı hatırlayacağım...sonra tam da oraya alışmışken buraya dönüp yine , hay nereye koyuyodum ben bu tuvalet kağıtlarını !!mikserimin çırpıcıları nerdeee!!çoraplar hangi çekmecedeydi vs vs gibi bura nere ben kimim sendromları yaşayacağım ilk bir hafta...ordan ayırlması da başka türlü bi sendrom olacak aylardan eylül, sonbahar hüznü çöktü çökecek bahçeye ağaçlara ve bana...salatalıklara çoktan sam yeli vurmuş ,fasulyelerin,börülcelerin,domateslerin biberlerin ,bamyaların artık toplanıp mıncıklanmaktan yorgun düşen yaprakları ve gövdeleri küskün ve pörsümüş olacak...sen onları o halde bırak dondurucuya attığın sebzeleri ,konserve kavanozlarını al gel...koymaz mı adama ....bütün yaz boyu gördüğün manzara bir anda değişecek ve sen şaşkın şaşkın sabah uyandığında hala orda olduğunu sanacaksın taa ki gözlerini ovuşturuncaya kadar...bu arada ne zaman kaydım ben bu sen diline .o senlerin hepsi ben olacaktı...

işte böyle bir dramatik gecedeyim...her nimetin külfeti de varmış...çok doğruymuş...

size son diktiğim çantalarımla şimdilik veda etmek istedim.hıı bu arada ne hazindir ki o kadar emek verip diktiğim çantalardan (çok komik fiyatlar sözkonusu olmasına rağmen) sadece iki tanesi satıldı kermeste...(o kadar mı kötüler Allasen yeaaa))) bu arada kermesin amacı nedir?? insanlar alışveriş yapmayacaklarsa neden gelirler kermese???gucci ya da chanell ve ya fendi markalı çanta ve pabuçlarını ya da kıyafetlerini teşhir etmeye mi??(özel bir okulun kermesinde el yapımı çanta satmak kadar ahmaklık yokmuş)))bende gidip eminönünde sahte gucci markası bastırmassam))))

hani fatih altaylı hep sorar ya ;ne zaman adam oluruz?

ben biliyorum)) ya siz?

12 Haziran 2008 Perşembe

celile hanım ve cihat bey...

evde değilim şu sıralar arkadaşlarım.malum tatil başladı,biz de yazın büyük bölümünü köyümüzde geçireceğiz inşllh.belki sık güncelleyemeyeceğim sayfamı ama alışveriş vs için istanbula indikçe size cöö!diyebilirim inşllh..aşağıdaki yazım taslakta hazırdı.belki zaman aşımına uğradı ama bu yaşam öyküsünü elimden geldiği kadar çok kişiye ulaştırmak istedim.ülkemizin kıymetini daha bir bilelim,daha sıkı sarılalım birbirimize diye...

hıh bu arada karıncalardan kurtuldum...çocuklar 'anneee!sen bir canisin!!' deseler de onları eminönünden aldığımız bir ilaçla evden gönderdim...tabii çekilirken bayağı bir kayıp verdiler, ama ne yapabilirdim ki ,bildiğim tüm acısız yöntemleri denedim ...(yine de vicdanım rahat diyemiyorum işteee!!yeniden eve çağırıp koloni mi kursam ne)))

aşağıdakiler sonunculardan biraz evvel diktiğim çantalar.************************************************************************************

celile hanımla tanıştım dün.ıraklı bi hanım celile hanım.bağz döneminde eşi saddam için çalışırken dini bütün bir adam oluşu ,haksızlıklar karşısında dik duruşu saddamı rahatsız eder ve onu öldürmek için hazırlıklar yaparken cihat bey (celile hanımın eşi) bunu haber alır, malını mülkünü hatta naktini bile arkasında bırakır, bir canı bir de ailesiyle apar topar ürdüne kaçar......cihat bey,celile hanım ve kızları şeyda....cihat bey bir avukattır,celile hanım ise matematik öğretmeni...kızları sanırım o dönemde 20 li yaşlarda olmalı..




ürdünde kaçak olarak yakalanınca 5 ay bir mülteci kampında yaşamak zorunda kalırlar...şartlar öyle zordur ki aylarca aynı elbiseyle yatıp kalkarlar celile hanım ve kızı.sonunda üzerinde yattıkları sünger yatağın şiltesini kesip kendisi ve kızı için birer elbise diker de üzerindekini çıkarıp bir banyo yaparlar...5 ayın sonunda bir gece vakti ürdün denizini (böyle bir deniz adı bilmiyorum.celile hanım söyledi ben de yazdım) kayıkla geçerek kaçarlar...




türkiyeye gelirler bir şekilde...yalnız,beş parasız,kimsiz kimsesiz...bir camiye sığınırlar...böcekli camii..bilen bilir...işte orada çok sevdiğimiz bir aile dostumuz olan .......bey onları tanır,alıp evine getirir,çok sevdiğim eşi..............ablam onlara evini açar..oldukça uzun zaman bu aileye sahip çıkarlar...bu arada türk vatandaşlığı için uğraşırlar fakat bir netice alamazlar.aynı dönemde danimarkanın mültecilere kapılarını açtığını duyunca burayı bırakıp danimarkaya sığınırlar...danimarkadan sordum...o ana kadar sofrada sessiz sedasız oturan celile hanımda bir heyecan ...anlatmaya başladı ..diyor ki celile hanım;




''oraya gidebilenlere özenerek bakardım....kurtuldular işte ..derdim''




taa ki oraya gidinceye kadar...şimdiyse ''şu yaşımda hala çekilecek çilem varmış da onun için oralardayım...''diyor..




öyle çok şey anlattı ki...danimarka hükümetinin mülteci olarak orada yaşayabilmeleri için öne sürdüğü zor şartlar...hiçbir şekilde kendilerini özgür hissettirmemesi...mültecilerin çoğunu birbirinden uzak yerlere yerleştirmesi..(celile hanım'' konuşacak bir Allahın kulunu bulabilmirem diyor )..ve danimarkanın verdiği aylık ücret karşılığında onlardan beklentileri...




bir gün dil okulunda (ki mecburiymiş dil okuluna gitmek) sınıftaki kadınları seçip alıp götürmüşler biryerlere ve ''burayı temizleyeceksiniz!!!'' diye vermişler ellerine temizlik malzemelerini...celile hanım gururlu bir kadın.''aldım sandalyeyi koydum kapının önüne.. oturdum...bir Allahın kulu meni burdan kaldırabilemez...men taaa iraktan gelmişem sizin pisliğinizi mi temizlemeye...öldürseniz yapmam!!'''demiş.peki dedim ötekiler ne yaptılar...'temizlediler'diyor.''menden başka kimse sesini çıkarabilmedi''diyor...




bu olaydan sonra dil okulunu bırakmış.kocasına; 'öldürseler meni bir daha oraya gitmem 'demiş..mülteci bürosundan bir sürü görevliler gelmiş evlerine..tehdit tehdit üstüne.ama celile hanım tam bir mücahide...çeker giderem buradan demiş...sonuç olarak celile hanıma verdikleri mülteci yardımını kesmişler.bir kocasının maaşına kalmışlar...ama yine de kararlı...




daha çok şeyler anlattı celile hanım..trende 70 yaşında eli yüzü buruş buruş olan denimarkalı bir nenenin))kocası cihat beye resmen cinsel tacizde bulunuşu...karşı komşusu olan iki ,hem de celile hanımın değimiyle ''yüzleri ay kimi güzel'' olan iki genç kızın pencere önünde cereyan eden lezbiyen ilişkileri...alt katında oturan ingiliz kadının hergün evine market arabalarıyla taşıdığı içki şişeleri ve yaşlı erkek misafirleri!!!...haa bir de bu yaşlı erkek misafirlerin!!gece binanın önünde içindekini midelerine boşalttıkları içki şişeleriyle yaptıkları kavgaları....haa ayrıca bir de bu sarhoş adamların bazı geceler ingiliz kadının kapısı diye celile hanımın kapısına dayandıkları...ve daha birsürü şey....



yani danimarka hükümeti mülteci kabul ediyor ama işte bu şartlara dayanabilecek kadar çaresiz olanları kalabiliyorlar ancak danimarkada...



celile hanım ve cihat bey şimdi ırakta olan kızları şeyda'yı görebilmek için türkiyeye gelmişler..bağz dönemi sona ermesine , saddamın devrilmekle kalmayıp idam edilmesine rağmen onlar hala ıraka gidemiyorlar zira şimdiki yönetim de vakti zamanında saddamın emrinde çalıştığı için cihat beyi arananlar listesinde koymuş..(iki ucu oklu değnek olayı)






eve dönerken kafam öyle allak bullaktı ki celile hanımın anlattıklarıyla, birinci köprü diye ikinci köprü yoluna girişimden çocukları okuldan vaktinde alabilmek için verdiğim çabadan hiç bahsetmeyeceğim..güzelim kahvaltı sofrasında hepimizin yutkunarak iştahtan kesilişimizden de bahsetmeyeceğim..işte böyle hopur zıpır gittiğim misafirlikten dumur olmuş vaziyette eve döndüm....

5 Haziran 2008 Perşembe

biri bana gelsin... ve Profiterol


son günlerde dilime bir şarkı takıldı.çocuklar artık gına geldiğinden beni görünce kaçışıyorlar..

biri bana gelsin , o da sensin
beni kırmış olsan da (o ho hoooo!!!:)))
ikimizde aşık bi tek farkla
benim ki biraz fazlaaaa( o ho hooooo:)))) bu kişisel durağım))

ben bile bıktım ama adam yani ferhat göçer öyle bir söylüyor ki .bayıldım...

neyse yine şu sıralar evi karınca bastı.her gece yatmadan evvel 'Allahım ne olur beni kurtar bunlardan' şeklinde karınca duası yapmama rağmen hala burdalar.(demekki duamın kabul saati gelmedi henüz)..sanırdım ki ,karıncalar evden yürüttükleri erzağı dışarıya taşırlar.ama dün ki gözlemim sonucunda dumur oldum.neden gözlem yaptığımı da birazdan anlatayım...gözlemlerim sonucunda bu meretlerin evden dışarıya değil, dışarıdan bizim eve erzak taşıdıklarını gördüm.resmen dumur oldum.yakında evden çıkın diye bize protesto da gönderir bunlar....

gözlemleme nedenime gelince karınca ilacı istediğimiz eczacımız bize boşver yenge sen yün koy kaçarlar dedi.haydaa nerden bulabilirim ki yünü ben şimdi.gidip köyden koyunu yakala çek yol tüyünü adamı tekmeler valla:))eve geldim baktım bizim alt kat sakini çeyiz sandığını dökmüş,içinde neler var dersiniz...yün yastıklarrrrrrrrr!!!!onları da açmış yaymış bahçeye.hemmen bi tutam alırsın yukarıya koşarsın girdikleri deliğe tıkayıp seyre başlarsın .önceleri şaşırdılar,altından üstünden kurcalamaya başladılar.kısa zamanda bi karınca ordusu birikti mi yünün başında.hah hahaaaa giremiyorsunuz demiiii diye zevkten dörtköşe onları izlerken bi kaç saat sonra baktım yine içerdeler.bunlar içerde kalanlar olmalı dedim ama değilmişler. harçları delip delip yine girmişler...köşe bucak harç yığınlarıyla dolu.evi yıkacaklar başıma bişey değil..termit kılıklılar..pehhh yünmüş kendim koydum kendim huylandım!!! ama yine de daha dahiyane fikirleri olan varsa denemeye hazırım:)))
yine şu sıralarda sevgili kistim ve de fibrokistlerimin tedavi süreci devam ediyor.dün tv de dinlediğim pek saygıdeğer ERKAN TOPUZ hoca fibrokisti olan bayanların çok bol semizotu tüketmelerinde fayda olacağını ,yanısıra lahana ,karnabahar,brokoli ve de yoğurt tüketimini de arttırmaları gerektiğini beyan etti....duyurulur...
gelelim son güne;

rutin cuma toplantılarımızda sezon finalini yaptık bugün...sipariş üzerine profiterol yaptım ama hiç özenmek gelmedi içimden.poflaya oflaya yaptım hatta)))çok yorgundum çünkü pazar günki okul kermesi için sürekli çanta dikmekten ...umarım üç on paraya satıp beni çanta dikmekten soğutmazlar sevgili okul aile birliğimizin değerli mensupları....
profiterol tarifini yazıp gidiyorum;

1 su bardağı su:))
100 gr margarin
4 çay kaşığı purda şekerini
ocakta kaynamaya bıraktım.kaynayıp margarin tamamemen eridiğinde bir su bardağı unu ekleyip hızlıca karıştırdım.pütürsüz bir şuale hamuru elde edinceye kadar karıştırmaya devam ettim.tabii bu aşamanın fazla sürmemesi gerek...
ardından ocaktan alıp biraz soğuttuktan sonra 4 yumurtayı her seferinde bir tanesini kırıp karıştırmak suretiyle hamura yedirdim..her bir yumurtayı eklediğinizde hamur vıcık vıcık bir hal alıyor endişe etmeyin karıştırdıkça kıvamını buluyor...
yumurta işlemi bittikten sonra iki tatlı kaşığı yardımıyla yağlı kağıt serdiğim tepsiye aralıklı olarak dizdim.bu işlemi sıkma torbasıyla yaparsanız toplarınız daha düzgün şekil alacaktır ama ben kim uğraşacak şimdi torbaya doldur sık bi de onu yıka pakla dediğim için hilkat garibesi tarzında pişirdim... toplarımı önceden 180 derecede ısıttığım fırına atıp kapağını hiç açmadan yaklaşık35- 40 dakika kadar pişirdim.yine kapağı hiç açmadan yatıp uyudum:))
bu sabahta

1 litre süt
5 yemek kaşığı un
1 yumurta sarısı
1 su bardağı şeker

kaşığın yarısı kadar tereyağı karıştırıp ocağın üzerinde mikserle kıvam alıncaya kadar pişirdim. çırparak soğuttum...fırında uyuyan topları alıp ortalarından bıçakla ayırdım ve içlerine bu muhallebiyi doldurdum yine kaşık yardımıyla.ben muhallebinin dışarıya pörtlemiş halini sevdiğimden bolca muhallebi kullandım.en son olarakta ocakta benmari yöntemiyle erittiğim nutellaya az sıvıyağ ekleyip sürülecek kıvama getirdim ve toplarımın üzerine fırça yardımıyla sürdüm...

4 Haziran 2008 Çarşamba

farklı modelde bir çanta dikelim

hani bazılarımız sıkıldıkca yemek pişirirler,bazılarımız yerler,bazılarımız hem pişirir hem yerler..ben şu sıralar sıkılınca çanta dikiyorum.bulduğum her boş vakitte makinemin başına koşup stresimden arınmaya çalışıyorum.hafif bir depresyon durumu sözkonusu ama vaktimi insanlarla haşir neşir geçirmediğim için benden başkası anlayamıyor Allahtan..bugün malum ''memleketçe çöp toplama günü ''ilan edildi.henüz bizim evi farketmemiş olacaklar ki bize kimse uğramadı..bu durumda yaşasın çantadan çöp ev!!!
bugün en çok sevdiğim kumaştan torbamsı çantalardan diktim.belki faydalanan olabilir diye yine bütün aşamaları resimledim.öncelikle astar ve çanta kumaşından 50*50 cm ebatında ikişer kare kestim...

ikisini de üç kenarından torba gibi diktim...yine astarı dikmeden evvel önyüzlerden birine küçük iç cep dikmeyi unuttum!!!söküp tekrar diktim))



taban için alt kısımlarından kulakçıklar ayırdım


onları diktim ve kestim






tabanlar hazır.sadece çanta kumaşının tabanına sertlik vermesi açısından ben keçe gibi bişey buldum onu dikiyorum.adını bilmediğimden ismini veremiyorum)




çantayı büzmek için ağız kısmından 6 cm içeriye dikeceğim biyenin kalınlıgında iki çizgi çizdim sabunumla.







tmm çizgiyi fazla geniç çizmiş olabilirim))bir kaç yerinden iğneyle sabitleyip yukarısından ve aşağısından diktim.





biyeyi ön ve arka yüze diktikten sonra astarı dikişler birbirine bakacak şekilde çantanın içine yerleştirdim










bu da içten bir görünüş...








eveeet sap kısmını ve manyetik çıt çıt montajını resimlemeyi unutmuşum ama bi önceki yazıda zaten ayrıntısıyla mevcuttu.lulum link verirse ))))
burada da astar ve çanta kumaşını 2 şer cm iç kısma katlayarak saplarla birlikte iğneleyip sabitledim ve sonrasında makineye çektim.










içten bir bakış...(ne alakaysa artık))











ve çantam hazır....











bu ikisi de daha evvelce aynı tarzda diktiğim çantalar.istenilirse biyelerin içinden ipler geçirilerek gırtlaklarını sıkıp büzgülü kullanılabilir ki öyle daha hoşlar bence....













1 Haziran 2008 Pazar

haydi gelin çantamızı dikelim

bugün ev boş.fırsatı ganimet bilip oturdum makinemin başına.ilk iki çantayı diktikten sonra üçüncüsünde 'A aaa!! neden aşamaları resimlemiyorum ki?belki de dikmek isteyen birileri olabilir'' düşüncesiyle tüm aşamalarını resimlediğim bir çanta daha diktim.umarım birilerinin işine yarar..







önce en klasiğinden bir yöntemle gazete kağıdından kalıbımızı çıkarıyoruz.boyut tamamen size kalmış.benimki boy:38 eni aşağı geniş kısımda 54, yukarı ağız kısmında 36 cm den oluşuyor.

bu kalıpla kumaşımızdan ve astarımızdan iki parça olmak üzere toplan 4 parça kesiyoruz.ben hiç pay bırakmadan kestim.



siz bunun öyle dikdörtgenimsi durduguna bakmayın,aslında üçgendir kendisi.herhalde çekim açısını yanlış seçmiş olmalıyım..



yaklaşık 1 cm içeriden önce kumaşımın iki parçasını sonra da astarımın iki parçasını biribirlerine diktim.


elimde üçgenimsi iki parça oldu şimdi.tabii astarı dikmeden evvel ön yüzlerinden birine cep dikmeyi unutmayın..




şimdi ikisinin de ters taraflarının uç kısımlardan işaretlediğim kulakçıkları



diktim ve kestim..toplam 4 parça kesik kulak olmalı.. sayınız:)))




işte çantamızın tabanı oluştu.(ne zevkli yeaaa:))


şimdi yere serdiğimiz çarçaf vb bi bezin üzerine oturuyoruz. (o kısmı resimlemeyi unutmuşum:))
çantamızın ve astarımızın dikişli tarafları biribirine bakacak şekilde iç içe yerleştiriyoruz iyice yerleştirip bir kaç yerinden iğneyle sabitledim ben.çünkü bu aşamadan sonra çantamızın üzerinde çalışacağız.




bunlar manyetik mıknatıslarımız.onları eminönünde mercan yokuşunda çanta malzemeleri satılan bir handan aldım.han yokuşun tepesindeydi ve bizim bey epeyce söylendi o yokuşu tırmanırken:)))''yok kadın milletinin peşine takılırsan olacağı buymuş taaa ...bilmemneymiş teeee:))) ama diktiğim çantaları görünce o da değdiğini anladı..en azından bu yaz hiç çanta istemeyeceğim..



neyse şimdi manyetik çıtçıtlarımızı astara monte edeceğimiz yeri işaretliyoruz.tam olarak karşılıklı olmalarına dikkat ederek ...



kesicimizle işaretimizin iki yanından kesikler açıyoruz.


altı sağlam olsun için ben katladığım bir parça kumaşı da astarın iç kısmından ekleyerek mıknatısları deliklerden geçirip kulaklarını indiriyorum aşağıya:))başka tabir bulamadım şu an için.


işte çıtçıtlarımız da tmm..çantamızın astar ve kumaşını iki cm kadar içe katlayarak iğnelerle sabitliyoruz.



içten bir görünüş....şimdi çantamız iğneli beklerken biz..

12 cm eninde 61 cm boyunda iki parça kumaş daha kesiyoruz kumaşımızdan.nedennnnn???





çünkü onlar çantamızın sapları olacaklarrrr....gördüğünüz gibi katlayıp



iki yanlarından dikiyoruz...


işte saplarımız da tmm..



şimdi bekleyen çantamızı alıp sapları yan dikişlerden 4 cm kadar içe yerleştiriyoruz.ve onları da iğneyle sabitliyoruz...



şimdi son aşama....kumaşın üzerinden bir dikişle olayı bitiriyoruz....