29 Aralık 2007 Cumartesi

Yılbaşı İşkencesi..

16 yaşıma kadar karınca kararınca yılbaşı etkinliklerine katılmış bir ailenin ferdiydim.sonraları gurbet,talebelik,mesafelerin uzaklığı nedeniyle bir daha ailemin tertip ettiği yılbaşı kutlamalarına katılamadığım gibi bireysel olarakta herhangi bir kutlamanın içinde olmadım.
neyse evet yılbaşını kutlardık.memleketin en ücra köşelerinden birinde yaşıyor olsak bile:))diyarbakıra bağlı çüngüş ilçesinin 15 km daha ötesinde biryerlerde 4 tane dağın ortasına kurulmuş olan dsi lojmanlarında ,en yakın medeniyete 3,5 saat uzaklıkta ,tamamen bir mahrumiyet bölgesinde yaşıyor olsak bile :)) her yılbaşı bizim için çok büyük bir heyecandı bu unutulmuş yerde..başıma gelecekleri biliyor olmam bile bu heyecanı hiç azatmazdı..çocukluk:))
evet kutlardık ama;şimdiki gibi öyle havai fişek gösterilerinin yapılmadığı,200 milyona(ayy milyonda kalmadı dimii)sınırsız yemek ve içki menülerinin bulunmadığı,elinin körü kadar tv kanalının olmadığı,olsa bile dansözlerin ve de bülent ersoyların ,hatta orhan gencebay ve ferdi tayfurların bile yasaklı oldukları ,kumandaya (ki kumanda denen alet bile yoktu)bastığınızda her kanaldan birşeyler pörtlemediği sadece ve sadece trt 1 e mahkum olduğumuz zamanlardan ve velev ki olsa bile bizim çoook uzak olduğumuz biryerden bahsediyorum..
işte bütün bu mahrumiyete !!!karşın biz de kutlardık...babam dsi de şoför ,annem evhanımı hatta okumayı okuma yazma seferberliğinde biz okuldan dönerken o akşamları komşu teyzelerle birlikte okula giderek öğrenmiş ,son derece mazbut bir evhanımı..ikisinin de yetişirken kültürlerinde hiç olmamasına rağmen bizi büyütürken hiç aksatmadıkları bu yılbaşı kutlaması onlara ne zaman nerden ve nasıl geldi de böylesine kök saldı hiç bilemiyorum..hindisine,milli piyangosuna ,tombalasına kadar neredeyse o zamanki şartlara göre tüm ritüellerini gerçekleştirdiğimiz bu yılbaşı kutlamalarının çok komik yanları da vardı tabii.en azından şimdi öyle düşünüyorum:))
hadi bizim kutlamalara geçelim çok uzattım farkındayım ;herşeyden evvel hindi alınır,hem de iki adet.çünkü ailenin en büyük oğlu ankara da işletme okumaktadır ve 5 yıl boyunca evimizde hep iki hindi doldurulur bu nedenle.baba şoför olduğu için sık sık başka bölge müdürlüklerine bilhasa da ankaraya seyahat imkanı bulmaktadır ,o olmasa da başka bi arkadaşı vasıtasıyla abi hakkı olan hindi bir şekilde abiye ulaştırılır..karşılığıda da bir valiz dolusu kirli çamaşır gelir abiden))ahh abi ahh annem onları iki gün balkonda havalandırmadan eve sokmazdı.
hindiler bigüzel doldurulup tereyağlanıp fırına sürülür...ne büyük heyecan çünkü sair zamanda hindi yemek gibi bi kültürümüz yok..uzak medeniyetlerin birinden siparişle gelmiş karışık kuruyemişler mutfakta beklemededir..ablam teybi hazırlamış tvnin önünde yerleştirmiş trt 1 in yılbaşı kutlamalarını beklemektedir.işte en büyük handikap buydu.(herşeyi herşeyiii anlatacam ablaaa,senden neler çektiğimi tüm kamuoyu öğrenecek) :P
neyse hindi pişer,sofrada bir güzel yenir..tombala oynanır..bu arada heyecanla trt 1in yılbaşı programını bekleriz(hadi ablam heyecanla beklerdi de bana ne oluyomuş onu anlayamıyorum))o zamanlar trt de bi acayipti, adamın içine dökmeden yayına başlamazdı...beyaz kıyafetli askerler...(renkli tv vardı da sanki:))tüfeeek omzaa!!rap rap rap!!istiklal marşı!!anıtkabir!!bayrak indir bayrak kaldır!!sırasını hatırlamıyorum işte hergece böyle açılırdı tv..neyse açıldı şükür.flaş flaş flaşş:)yılbaşı programı başlamak üzere ablamda bi heyecan bi panikatak durumları...teyp iyice tv ye yaklaştırılır,neymiş efendim biz şimdi mahrumiyet bölgesinde yaşıyoruz yaa ,öyle kasetmiş filan her zaman ulaşmak mümkün değil..kendi kasedini kendin yapacaksın:))canım ablam da o gece tv de şarkı söyleyen büyük sanatçıların şarkılarını kasede kaydecek dee sair zamanlarda dinleyecekmişşş..iyi de teyp var,kaset var,tv var ama şimdiki gibi öyle usb kabloları filan yok..yani ortamdaki tüm sesler de kaydolacak bu yüzden dolayı emel sayın söyleyecek ,teyp kaydedecek ve biz hiç ses yapmayacağız.hah!!!ben hep aynı muzip,hafif şımarık,aşırı gürültücü ben(hiç değişmedim:))solistler geçidi başlamak üzere ses kontrol bir iki ablamdan ültimatomlar gelmeye başlar..''sakın ben kaydederken ses yapma!!!gebertirimmm!!
haydaaa ve nerdeee!!!ajda başlar söylemeye;

amaaaaan petrolll,canıııımm petrolll
ben,
amaaaaaaaan petrolll,canııııııım petrolllllllll
ablam;
susssss!!
ben
artık sana sana sana muhtacıııııım petrol(ajdayla koro yapıyoruzz)))
ablam;
gebertecem seniiiiiiii.susssssss!!
bu arada saç baş durumları başlamıştır hafiften...
bu sırada emel sayın gelir;
onda bunda şundadırrr
ben;
bunda onda şundadırrrr
ablam,
sussssss gebertirim
emel ve ben;
mavi boncuk kimseyseeee benim gönlüüüüm ondadırrrrrr
ablam;
%&/()=?^+%&/()=?(muhtelif ayıp kelimeler))
bu arada zeki müren sahne almıştır ama kimin umurunda
ben;
anneeeeeeeee ablam bana küfür ettiiiiiiiiii

annem mutfakta şangır şungur bulaşık yıkamaktadır,ordan seslenir,
rahat duruuuuuuuuuun
gümm!pat!!çat!!bırak saçımı !!!sende kolumu bıraaaaaaaak!!!anneeeeeeeee!!ciyaaaaaak!!
işte her yılbaşını etresi günü dinlerken kayışları kopardığımız kasetten bir bölüm:)))bu arada çatır çutur çekirdek çitleme sesleri,kapı gıcırtıları da ayrı bir enstrümantal hava katardı kasetimize:))
işte böyle her yılbaşı kaydettiği kasetler ablama, yılbaşı geceleri de bize yar olmadan geçen yıllar..
amaaaaan ne şamın şekeri ne yılbaşının yüzü ...ne inancımızda,ne tarihimizde ne kültürümüzde hiçbir şablona oturamayan''yılbaşı'' olayına karşı olan ben ,o zamanlar bu kutlamalara dahil olurken ki mantığımızı irdelemek istedim biraz..bizim noeli kutlamak gibi bi derdimiz yoktu şimdi pek çoklarının da olmadığı gibi.yılın başı arkası gibi bi derdimizde yoktu.biz eğlence istiyorduk yılbaşı da bunun için iyi bir fırsattı.yoksa santa claus
nam-ı diger noel babanın bizim çoraplara bişey bırakmayacağını bilirdik,bizim bacadan aşağıya ancak kurum yağacağını da...geyiklerin havada uçmasının imkansızlığını bırakın hele bide dombili dombili noel babayı taşımasının iki kere imkansız olduğunu da:))
şimdi noel kutlamalarına karşıyım çünkü noelin arkasında yatan mantığa karşıyım.dünyanın bilmem kaç kampa ayrıldığı şu çağda noel babacıların dışında kalan''ötekiler''e yaşam şansı verilmediği için,verilse de bunun bir lütufmuşcasına başımıza çalındığını gördüğüm için,noel mantığına sahip devletlerin sahip olmayanları katlettiklerini gördüğüm için,vee daha pek çok şey için karşıyım..

28 Aralık 2007 Cuma

PORTAKALLI KEK



PORTAKALLI KEK


Malzemeler:

3 yumurta
3 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
1/2 su bardağı süt
1/2 su bardağı portakal suyu
1/2 su bardağı sıvı yağ1
yemek kaşığı portakal kabuğu rendesi
1 kabartma tozu ve 1 vanilya

Yapılışı: Şeker ve yumurtalarımızı bolca çırptıktan sonra süt sıvı yağ portakal suyu ve kabuğu rendesini ilave ediyoruz.ardından bir tel süzgeç yardımıyla un kabartma tozu ve vanilyamızıda ekleyip hafif çırptıktan sonra yağladığımız ve hafif unladığımız kalıbımıza döküyoruz harcımızı ve 170 derecede 45 dadika kadar pişiriyoruz.bende geleneksel kürdan testini kullananlardanım.kürdanım temiz çıkmışsa bu süre sonunda, keki fırından çıkarıp servis tabağına ters çeviriyorum.üzerini hindistan cevizi pudra şekeri ve fıstıkla süsledim.siz arzunuza göre dilediğiniz gibi süsleyebilirsiniz.


***********



Bunlar minik kek kalıplarında denenmiş hali...kekler genellikle fırında pişmeyi beklerken son demlerinde biraz kararabiliyorlar.bense kekin az biraz beyaz olanını sevdiğim için hoşuma gitti bu tarif.sanırım bloglardan birinde görmüştüm.portakal aromasınıda seviyorsanız hemen deneyin derim..

26 Aralık 2007 Çarşamba

MİNYATÜR ÇALIŞMAM...




Eeee hep internet yahnisi olmuyor.biraz da kültürel çalışmalara ağırlık vermek lazım hayatta dimi ama:)) son gecelerde en büyük zevkim pc den kulaklıkla müzik dinlerken minyatür çalışmak.siz bakmayın dj den şikayet ettiğime filan, arada hüzün iyidir..hele bi de sanatsal faaliyetler içindeyseniz hüzün ilaç gibidirrr..tam ortadaki resim dün gece saat 01.00 civarlarına kadar çalışıp ancak surların ve bir kaç yapının astarını boyayabildiğim bir Diyarbakır minyatürü (olacak inşallh:))..minyatür benim fıtratıma çok ters olmasına rağmen kendimi zorlayarak devam ettiğim bir sanat dalı.ebru gibi değil ,sonucu görmek aylar alabiliyor.belki bilvesile sabır erdemini kazanırım diye uğraşıyorum ama şimdilik sadece perşembe günleri sabır talimi yapıp diğer günler yine klasik ben modundayım. Yarın ders var ya kendimi havaya sokma babında yazıyorum bunları...


Malzemelerimi tanıştırayım;boyalarım,orijinal Diyarbakır minyatürü,aydınger üzerine çizilmiş eskiz,karbonla eskizden paspartu üzerine aktarılmış Diyarbakır minyatürü hemen yanında hafif astar boyası yapılmış yarım yamalak Diyarbakır,ve rapido kalem,bilimum numaralı fırçalar vs vs..bunlar basit!!olduğu düşüncesiyle hocamızın bizim için uygun gördüğü şehir manzaraları . Akıbetini merak ediyorum bu basit!!!çalışmanın.

25 Aralık 2007 Salı

mr hyde halt etmiş.doktor jivago inn))


hayatımda yaptığım ikinci ,ama gönül rahatlığıyla ikam noktasında ilk baklavam bu:))ilk denemem çok iyi başlamıştı paketin üzerinde yazan herşeye harfiyyen uymuş, hiç adetim olmamasına rağmen neredeyse bir operatör hassasiyetiyle çalışmıştım..fırına girinceye kadar herşey çok iyi gidiyordu ,erkenden öhüm öhümmm!!havalarına girmiştim bile:)ama 25. dakikada fırına bir göz atmak için gittiğim mutfaktan sürüngen modunda çıktığımı hatırlıyorum..tmm mutfakta herzaman başarılı sonuçlar almaya alışkın olmayabilirim, ama işin içinde 600 gr tereyağ,250 gr şamfıstık içi filan olunca ve bilhassa malzemeleri aldırırken ceviz nene yetmiyo,bu kadar tereyağını bana katsan marlon brando olurum tarzında muhabbetler de tepemde demoklesin kılıcı gibi sallanırken, sen kak baklavayı yakk!!ama nasıl olur paketin üzerinde 180-200 derecede 45-50 dakika pişirin yazıyordu...benimki 180 derecede 25 dakikada yandı bitti külolduuuu!!üzeri kararmış olan baklavayı atmadım tabii tepesinden 3-4 yaprak ayırıp şerbetledim ,melezimsi ve oldukça sert ama lezzetli bişey oldu.ve işin garip tarafı bunu yiyen bütün erkek milleti (eşim dışında, çünkü o çok pişmiş hiçbir gıda maddesini sevmez,dün de anlattığım gibi):) çok beğendi, hanımlar ise ı ıhh!!
neyse ilk şoku atlattıktan sonra başıma gelecekleri bilirmiş gibi iki paket aldırdığım baklava yufkalarının ikincisini açtım. bu sefer doktor jivago gibiydim:))ilkindeki mr hyde gibi ürkek davranmadım.hah haaa!!işte sonuç yukarıdaa.şamfıstık yerine ceviz kullanmak durumunda kaldım))dereceyi 170 e düşürdüm bir de üzerinde yazan şerbet miktarını arttırdım..neyse ben

ölçülerimi yazayım en iyisi;

1ooo gr lık hazır baklava yufkası
500 gr tereyağ
200 gr kadar ceviz
5.5 su bardağı şeker
4.5su bardağı su.
4-5 damla limon suyu

paketin üzerinde zaten ne yapacağınız yazılı sadece ısı değerine ve şerbet miktarına dikkat edin o kadar. böylece kem küm etmeden gönül rahatlığının yanı sıra ,kasım kasım kasılaraktan ikram edeceğiniz baklavanız hazırrr.yaşasın doktor jivagoo.mutfakta mr hyde olmak işe yaramıyormuşş:))
hıı bir de yanlış anlama olmuş sanırım yorumlardan anladığım kadarıyla. otencerede pişmiş olan kuzu eti değildi,''kuzuların sessizliği ''eşimin gözlerindeki ifadenin küçük bir benzetmesiydi))

23 Aralık 2007 Pazar

Kuzuların Sessizliği :))


Hani bazıları vardır(eğer siz de onlardan iseniz sakın bu yazıyı okumayın )kimseyi düşman edinmeye isteğim yok!!mesela sofrayı kurmuşsunuzdur,işahla servis bitse de bende yerimi alsam sofrada diye bekleyip dururken,önüne koyduğunuz sakatat için 'böööğk ben bunu yemem!''yada missler gibi işkembe çorbası pişirmişsinizdir eve girer girmez kokudan burnunu tutarlar ''öğğk!''falan yaparlar.aaa dil miii hayatta işim olmaz derler!filan falan işte.ee hönk yani ne konmuşa önüne yer insan yawww:))


ben yerim kardeşim.kelle de yerim, dil de yerim ,dalak ,ciğer,böbrek de yerim..yüreği ı ıh!!hatta mimbar bile yerimmmm:))geçende babam memleketten geldiğinde canım annem bana bi tencere mimbar dolması göndermişti ..vallaaa:))arkadaşın tekine böbürlene böbürlene anlatırken ''aaaa!göndere göndere ....mu göndermişş''dediğinde ikimiz de kopmuştuk gülmekten.ama resimleyipte milletin yüreğini ağzına getirmek istemediğimden:)) onu derin dondurucularda sarıp saklamış, özel anlarımda(evde tek başımayken)ısıtıp ısıtıp yemiştim.sonunu da 3 hafta kadar evvel yedim
:((ne günlerdi beaaah)
işte bunlar da kurbanın kellesinden özenle ayrılmış etlerdir.kellenin soyulmuş hali tam bir feredy kruger manzarasıydı!!ürkek tabiatlı arkadaşların akıl sağlığı açısından yayınlamamayı daha etik buldum).gördüğünüz çene kemiği bile olayın vehameti hakkında fikir verebilir..ama üzerindeki et bir lezzetli kii sormayın.neyse işte böyle:))bana afiyet olsun..
yazıyı yazmış taslağa kaydetmiştim dün gece etin pişmesini beklerken..saat 00.00 sularında pişince gidip resmini çekip yatmıştım.. bizim etler bana poz verdikten sonra sabaha kadar neredeyse mikrogranüle dönüşmüşler .hernasılsa!! çok fazla pişirmişim):).sabah gerine gerine mutfağa girdiğimde, eşimi elinde tahta kaşık tencerede bişeyler ararken gördüm.
_AA noluyo orda bakim!!demeye kalmadan mikrogranül etleri ve az yukarısında da bana kuzuların sessizliği gibi bakan bi çift göz gördüm!!olayın vehametini kavrayınca çocukları kaptığım gibi arabaya bastım ve arkamıza bakmadan okul yollarına düştük..o kadar oyalandım yollarda filan ama döndüğümde kuzuların sessizliği devam ediyordu:))bilirsiniz işte fırtınadan önceki sessizlik!!
ben köşe bucak görünmemeye çalışırken zarrr!!telefon.canım börülcem ve saz ekibi ,geçmiş bayram ziyaterine geleceklerini bildirince hah işte sıyırdım paçayı !!diye hopladım sevinçten..neyse geldiler ..öğlen yemeğini birlikte yedik.yemekte ne mi vardı sadece ve sadece koca tepside fırında kuruttuğum ekmeklerin üzerine gezdirilmiş bol bol sarmısaklı etsuyu vee mikrogranül et parçacıkları..yanında da ayran (bu yemeği eşimin ablalarından öğrenmiştim zaten.adına tirit diyorlar ve spesiyal bir lezzet onlar için) hepside bayıla bayıla yediler dee kuzuların sesi çıkmaya başladıı:))
tarif ortada bayramlık etleri basın düdüklüye.az tuz ...düdüklüden ben piştim kokuları gelmeye başlayınca tamamdır..

Verem Edebiyatı



Bir bayram geçti....tek tatlı yanı baklava olan bir bayramdı.Denizden gelecek bir gemi bekledim durdum.(şu an dinlediğim şiirden yürüttüm bu cümleyi). tam benlikti.ama var ya komikleşiyor olay giderek. herif ikide bir gittt!diyor ,sonra da gitmee!!üstümü ört!!!yok yok bu kadar şefkat fazla!!!örtme!!içim buruluyor git!!yok yok gitme!!dur !!burayı iyi dinle!!bir kez daha söylüyorum...seni seviyorum!!kusursuz bir aşktı benim sana büyüttüğüm!!!sen ne yaşadın bilmiyorum!!!ben pişman değilim!!!(haydaa!!!)her akşam vaktinde bu gönül üzülüüüür hüzünle dolar seni düşünürrrr!!!şimdi çok uzakta kimbilir nerdesin geri dön ya da dönmeee ben senleyimmm!!!ister dön ister dönme!!ben bir kurusuz aşk büyüttüm sana, pişman değilimmm!!!(bi karar verse artık)her akşam vaktinde bu gönüüül üzülür hüzünle dolar seni düşünüüüüüür!!!bu arada bu herif soner arıca adindaki şarkıcıymış.hörmetlerimi sunarım..

neyse ben kendi verem edebiyatıma döneyim artık,diyorum amaaaa kulağımdaki radyo beni iyice bitirdi yanii,şimdi de zara'dan beni unutma çalınıyor.Allahımm bütün k'lar mı bana karşı!!!saat 12 yi vurduğu zaman beni beni unutma!!!sende karanlığın sustuğu yerde beni beni unutmaaaa!!aaa zırıltı moduna girmek üzereyim artık yeter !!zaten hüzünlü buruk bir bayram geçirmişim...gittiğimiz tek bayram ziyaretinde de evin annesi evde yoktu..hizmetçi isabellalar gibi orda da yakamı bırakmadı makus talihim..(hala duruyorsa yeşil elbisen onu benim için giy!!ne olur tanrıya kavuştuğum gün beni beni unutma)olur giyerim!!.hıh nerde kalmıştık evin annesi evde yoktu,ardımıza baka baka eve geri döndük.işte koca bayramın üç bacaklı tek ziyareti!bir kaç samimi dosttan başka kapıyı çalan çocukları saymazsak kös kös oturduk!!hıı tabi ilk iki gün kesip doğrayıp buzdolabına yerleştirmek için olmadık hokkabazlıklar ettiğim etlerle uğraşmak bayramın anlam ve önemine binaen zikredilesi faaliyetlerin en mühimi..

bu bayram nedense daha bir çöktü üzerime sanki..19 yıllık gurbetlik tarihimde hiç bu kadar burulmadım.insan yaşlandıkça duygusallaşır tezi doğruymuş sanırsam...bu arada bu gün gittt!!!gitttmem günü radyoda.şimdi de sezen aksu'nun giittttt!!!şarkısı çalınıyor.bu işte bir iş var bu dj terkedildi..ve aklı kızda (yada oğlanda kaldı))ama kardeşim insan şahsi problemini bu kadar da işine yansıtmaz kii.burun kemiklerim sızlayıp sızlayıp durdu sayende dj kardeş sağolasın!!bak şu saate kadar iyi kötü idare ediyorduk!hıh işte şimdi ispanyolca bi parça başladı keyfim yerine geldi.che guevara (dante))...kimbilir belki o da kendi dilinde birilerini kovalıyor ama ben anlamıyorum nasılsa tempo tutup sallanabilirm:) ilk defa ispanyolca bilmediğime sevindim desemmm:))bu arada ne kadar düşünerek yazdığımı görüyorsunuz.ben iki cümle yazıncaya kadar bir şarkı birip yenisi başlıyor.

hıh şimdi de haseret oldu ayrılık oldu hüzünlere bölündü saatler....yok bu işte kesin bi iş var!!bu dj kesin terkedildi.acısını da benden çıkarıyor..tmm kardeş sen terkedildin ben acı bi bayram yaşadım ama gel anlaşalım.sen acını içinde yaşa bende bu verem edebiyatından vazgeçiyorum....şuraya kendim için şahsi bir not düşeyim ben;bi daha yazarken radyo dinleme leyya!!tmm içses!!
şimdi balkanlar civarından bir parça çalınıyor zannedersem goran bregovic .zaten ben başka balkanlı!!şarkıcı tanımadığım için bütün balkan şarkıcıları goran!dır bana)
cix olmuyor bu dj bu kadar dertliyken ben de onun derdine bu kadar kayıtlıyken yazı filan yazamayacağım.gidelim leyya!!gidelim içses!! hani filmlerin son sahneleri vardır ya iki kahraman ince tozlu yolda kızıl ufuk çizgisine doğru yürüdükçe küçülür küçülür kaybolurlar..içses ve bende öylesine gidiyoruz !!belki bi zaman sonra yanık baklaya ağıt yazımla geri dönerim...

17 Aralık 2007 Pazartesi


Ne zaman vapura binsem elimde makinem bizim çocukların off anne yaaa sızlanmalarına aldırmadan ne görsem çekerim. güzergah belli olunca çektiğim fotolarda biribirine çok benzer ama ben ;baaakınn şu kütüphane binası hiç bu kadar net olmamıştı,vay anasınııı galata kulesi 2 cm daha yamulmuş filan diye kandırmaya çalışıyorum onları .arada da iki pozlarını çekince susuveriyorlar.
Ama gerçekten o kadar suyüzünde seyahat etmişliğim olmasına rağmen böyle bi pozu ilk kez yakaladım.sanki bir ebru teknesi var karşımda ve gördüğüm şey bir battal ebru .hocamız bize ebrunun felsefesini anlatırken ebru makroalemin mikroaleme yansıması derdi. doğruymuş..ahan da kanıtı.
(üstteki ebru bana ait değil)


Blogspota taşınmak yaradı bana,ne kadar hünerim varsa sergileyeyim de görün beni:))eski arkadaşlar bilirler ebruyla başlamıştım blog işine.sonraları kıskandım yemek bloglarındaki yorumları görünce ayoll benim neyim eksik yemekte pişiririm ,ebruda yaparım, minyatür de, elişi de,yetmedi havada iki parende atar bide uçan tekme savururum:))diyerek blogumu zenginleştirmeye karar verdim.(aslında rahmetli ESRA/ blogunda benden bahsetmeseydi kimseciklerin beni bileceği yoktu daaa.nur içinde yat esra:( )
şu sıra yoğun meşgalelerden dolayı tekne açamasam da gönlüm ebruda hala.minyatür kursuna bile Hikmet hocamın ebru_minyatür çalışmalarına hayran olduğum için başladım diyebilirim.umarım altından kalkabilirim.eski ebrularımdan bir potburi hazırladım .görün beni diyeee:))

16 Aralık 2007 Pazar

perşembe etkinliği


Sayfalarda sürekli etkinlik haberlerine rastlıyorum .hiçbirine katılamadım şimdiye kadar çünkü ben öyle düzenli vakitli saatli işlere hiiiç gelemem.serbest çalışmayı tercih ettiğimden kendi etkinliğimi kendim yaparım:))


Perşembeleri gittiğim minyatür kursu aslında tam bir yemek şölenine dönüştü.her hafta masada çalışma malzemeleri kadar börekler çörekler tatlılar vs ler yeralıyor.ee hep başkaları yapsın ben yiyeyim olmuyor tabii..bu yüzden bu hafta ben de börek götürdüm.yine ben yaptım diye demiyorum:) lezzetli olmuştu..yani aslında aldığım geridönüşlere dayanarak bu kanıya vardım, çünkü bi dilim bile yemedim.böyle de bi yanım vardır,çok iltifat aldığımda bi tepsi börek yemiş kadar şişerim:))vee yemek yemeye ihtiyacım kalmaz..

Cuma Toplantımız


İştee cuma toplantısıııı. Tabii tatlılardan önceki tıkınma faslına ait görüntü.küçük bir koordinasyon hatasından dolayı tatlı faslı korkunçtu:)yazmaya utanıyorum...neredeyse 5 çeşit tatlımız vardı.hala dolapta kalanları tüketmeye çalışıyorum...acıyın bana:))önde duran milföylü tavuklu talaş böreği ben yaptım diye söylemiyorum neffisti.onu da ŞEKERLULUM LA belirlemiştik:) şansına güzel oldular.dimi kız LULU:))

sooracımaaa böreğin yanında arzı endam eyleyen salata var..yazın sonunda köyde yaptığım közlenmiş patlıcan ve kırmızı biber konservelerini karıştırıp yaptım(öhüm öhüm.bu kadar hamarat olmak zorunda mıyım Allahımmm:)).neffisitiii.dimi kız lulu:))sooracımaa,o şekilli salata var yaa süslü pakize olanı,o candostum hatcemin bir çalışması).hıh arkada duran açmalar rahmetli ESRA'NIN tarifinden ama nedense hiç onunkiler kadar yakışıklı olmadılar..ne zaman sayfasında mayalı hamurdan bişeyler görsem '' kız esraa,sen bunnarı nassı kabartıyosun bööle'' derdim,gülerdi...

Hemen yanındaki patates püresi börekle iyi bir kombinasyon oluşturur düşüncesiyle son anda karar verdiğim şey.onun arkasındakini tanıyamadım valla. LULU hatırlıyo musun kız:))orta sahadakilerin teki hafta içi heveslenip aldırdığım fırınlanmış peynir tatlısı .. yanyalı fehmi lokantasından.yok!beyfendi çok heveslendi gelmek için ama bizimkisi kızlar kulübü deyince kendisi gelemedi sadece tatlıyı gönderdi deeermişim:))toparlak poğaçalar taze gelinden...çaylar da şirketteen:))neyse işte yedik içtik bomba gibi şiştik doğal olarak..


Bu arada canım LULUM önceki yazılarımdan birinde Oğuz Saygın'ın kitabından alıntı yaptığımı görünce bana Oğuz beyin "İnsanilişkilerinde 4*4lük İletişim"kitabını getirmiş hediye olaraktan.Benim fikrimin ince gülü, önceki gelişinde de eliboş gelmemişti.Sen bize heep gel kız lulu:))

pazar pazar


sabah sabah oturup dünden LULU ya söz verdiğim cheesecake tarifini yazdıktan sonra bir de pazar kahvaltısı olsun bari dedim.zaten artık fotograf makinem de sofranın bir üyesi oldu ,yakında servis açacağım ona da)

dolapta duran yufkaları katlayıp teflon tavada çevirerek kızarttım.ardından sıcakken tereyağını sürdüm.patatesler de bir aile geleneğidir bizde.aslında soba da ya da közde olması gereken patatesler modern yaşam denen olgunun kurbanı olup , dilimlenip tuzlanıp elektrikli ızgaraya girdiler.


15 Aralık 2007 Cumartesi

LuLuma Ahududulu Cheesecake



Dün rutin cuma toplantılarımızın birini daha gerçekleştirdik.toplantı bizdeydi . evsahibesi insiyatifimi kullanarak kontenjanı arttırdım vee LULUMU da çağırdım.amanini de amaniniii bu ne hanım hanımcık bi kız böööle .tam bir istanbul kızı ama, hakikisinden..ben arkadaşlarımı görünce sevinçten hoplayan zıplayan bi saniye yerinde duramayan zıpır bi tip, LULU tam bir asalet simgesi ,mahcup bakışlı,narin bi kız....biz nasıl anlaşabilip arkadaş olabildik aklım sırrım ermiyor.amaaan ermesi de gerekmez dost muyuz,dostuz...tamam dır..;)

Luluya aylardır madoda dondurma sözüm var bir türlü gerçekleştiremediğim. onun yerine gel sana cheesecake yapayım dedim,kabul etti sağolsun.böylece cuma toplantımızın tatlısı belirlenmiş olduuu.hade leyyaaa muftağaaa...


Malzemeler:

bir buçuk paket burçak bisküvi

2 yemek kaşığı tereyağ


**burçakları rondodan geçirip iyice ufaladıktan sonra erittiğim tereyağını yine rondoya dökerek ikisini birlikte karıştırdım ve yağlı kağıtla kapladığım 28cmlik yuvarlak kalıba döküp elimle bastırarak iyice bi düzelttikten sonra buzluğa attım.


orta kat malzemeleri:

3 kutu labne peynir

(labne peynir filan alamam, şimdi kim gidecek markete vs gibi mazeretleri olanlar varsa ,onlara da labne peynir üretme yolunu yazabilirim (öhüm öhümm)..bir kilogramlık sütü kaynama noktasına gelinceye kadar ısıtın, köpüklenmeye başladığında 3-4 yemek kaşığı limonu suyu ekleyin ve altını kapatın .tencerenin üzerini bir mutfak beziyle örtün soğuduğunda süzgecinizin içine bir bez koyarak süzün , bez yoksa labneniz lavabo süzgecinden akar gider))bezde de biraz bekletip suyunu iyice süzdürdükten sonra açın bezi.labneniz orda sizi beklemektedir..tabi bu yöntemle elde edeceğiniz peynir 200grdır.üç kutu labne için 3 kg süt lazımdırrr))

1 su bardağı toz şeker

2 yemek kaşığı süzme yoğurt (ben yoğurdu kağıt peçeteye döküp biraz bekledim peçete suyu emince oldu bana süzzme yoğurtt)

3yumurta

2 yemek kaşığı un (tepeleme)

arzu edilirse bir limonun rendelenmiş kabuğu


*Labneleri geniş bir kapta homojen hale gelinceye kadar mikserle çırptıktan sonra , içine tozşekeri ekleyip çırpmaya devam ettim,yoğurdu ekleyip yine çırptım.ardından yumurtaları birer birer kırıp herbirini takriben 30 saniye kadar çırptıktan sonra öteki yumurtayı ekledim.(yaniii neymişşş,yumurtaların hepsi aynı anda kırılmıyormuşşş)..en son 2 yemek kaşığı unu ekleyip düşük devirde sadece topak kalmayıncaya kadar çırpmaya devam ettim.arzuya göre limon kabuğu rendesini de bu aşamada ekleyebilirsiniz..bembeyaz ve oldukça akıcı bir kıvamda olan harcı buzluktan çıkardığım tabanın üzerine dökerek 120 derecelik fırında, en alt katın bir üzerinde , yaklaşık bir saat kadar pişirdim.son demlerinde ona refakat etmenizi tavsiye ederim zira her fırınların pişirme ayarları farklı olabiliyor.resimde görüldüğü gibi üzerinin hafif pembeleşmesi yeterli (aslında ben mutfakta hiç bir şeyin pembeye dönüştüğüne rastlamadım bu güne kadarama ne yaparsınız ki ''az pişmiş ''e mukabil ,mutfakta bir pembeleşme terimi var))

fırından çıktıgında kabarmış gibi görünen kekimiz dinlendikçe çöküyor ve tam da sosunu dökebileceğiniz bir çukur oluşuyor ortasında.ama sosunu dökmeden en az 8 saat buzdolabında dinlenmesi gereken bir pasta bu.

Sos:

1 pk doktor oetker ahududu sos

ve eger varsa bir iki yemek kaşığı kadar böğürtlen ya da reçeli.

sosu pişirip içine de böğürtlen reçelimden iki kaşık kadar katıp soğuttum ve soğuk pastaya soğumuş sosu döktüm.

veee LULUM çok beğendii:))


(resimler ESKİBLOĞUMDAN alınma ,nasılsa elimde varolduğu için bu kez aşama aşama resimlemeye gerek görmedim)

12 Aralık 2007 Çarşamba

Bir değişik Mantar Hikayesi







Resimlere bakarken bunu gördüm vee paylaşmalıyım dedim.halis muhlis riva dolaylarından eşim tarafından toplandı.
Hikayesi ilginçtir bahçede, sadece çam ağaçlarının altında yetişen bu mantarı biz hiç kaale almazdık taa ki karşı komşumuz onları keşfedip kova kova toplayana kadar.uzaktan bakarken onun mangal yakarken kullanmak üzere kozalak falan topladığını sanırdık o da bahçemizdeki hazineden bize hiç bahsetmezdi.uyanııık:))bilahare şarlok holms yöntemleriyle onun bu mantarları
topladığını öğrenince biz yavaş yavaş o zamana kadar hep açık duran bahçe kapımızı yavaş yavaş kapatmaya başladık:))şaka bi yana komşumuzdan öğrendiğimiz kadarıyla adı kanlıca mantarı olan bu mantar tat olarak kültür mantarına pek benzemiyor.hafif acımsı mı deseem buruk mu desem bir tadı var ama pişirme usulüyle bunu lezzete dönüştürmek mümkün.geçen yıl denizli gezimiz sırasında oradaki pazarda aynı mantarla karşılaşmış ,onu övmeye çabalayan satıcıyı da bilmiş istanbullu edalarıyla ''ondan bizim bahçede de varr''deyip şaşırtmıştım.neyse ukalalık bende kalsın şimdi biri çıkıp bana bu mantarın kökenin filan anlatmaya kalkar da mazallah mahcup olurum:)
sebzeli sote ve daha bir kaç versiyonunu denediğim bu mantarın ,nihayet en lezzetli halinin, tereyağda üzeri açık olarak ve harlı ateşte suyunu çekip hafif kızarıncaya kadar kavrulmuş hali olduğunu keşfettim..sıcak sıcak yerken üzerine serpilmiş az biraz karabiber de olaya hoşluk katıyor.
(hani yanınızda yörenizde varsa korkmadan yiyebilirsiniz diye yayınladım bunu ,zira çarşıda pazarda pek rastlamadım buralarda)

ÇİĞ BÖREK






















Adettendir eski yıl bitip yeni yıl başlamak üzereyken geçen bir yılın panoraması çıkartılır.geçen bir yıl irdelenir,heybede ne varsa dökülür saçılır çetelesi tutulur..tabii bütün bunlar kimselerin görmediği ,müdahaleden uzak,kıyılarda köşelerde yapılır.eğer bunu herkeslerin gözü önünde yapabilecek babayiğit varsa elini öper başımın üzerine koyarım ..
Neyse oturdum dökülüp saçıldım bi güzel,hatta ilk defa bu kadar sistematik çalıştım bile diyebilirim.
Sonuç olarak geçen bir yıl içinde bende derin iz bırakan kendi çapımda birkaç faaliyetten başka bir şey bulamadım.oturup kendime acımaya başladım..bir daha asla 2007 yılı olmayacak,çocuklarım bir daha bu yaşlarını yaşamayacaklar ben de öyle tabii ve daha birsürü şeyy)kendime acıma faslı uzun sürmedi tabii insan düştüğü yerden kalkar misali,bu gidişe hemen bir dur demem gerektiğini düşündüm.acaba bunda birkaç zamandır okuduğum oğuz saygın’ın ‘ negatif limanlardan pozitif sulara’ ya da Muhammed şucai’nin’ ne idik, ne olduk, ne olabiliriz’ adlı kitaplarının bir etkisi var mıdır?sanırım vardır))tmm tmm kesinlikle var)çok fena gaza gelmiş bulunmaktayım her an kendim ve iktidar alanlarımla ilgili yeni kararlar alıp duruyorum.tabii iktidar alanımda bulunanların henüz bu yeni uygulamalardan haberleri yok.tasarıyı henüz oylamaya sunamadım, çıkabilecek hertürlü olumsuzluğa karşı bir b planı hazırlamadan da sunamam))oooooof hayat ne zor..buna da şimdi karar verdim mesela))ama diyor ki oğuz saygın ;başarısızlık diye bir şey yoktur,sadece sonuçlar vardır..ne demekse)) bu arada kitaptan bir de fıkra kaldı aklımda;iki arkadaş milli parkta dolaşırlarken karşılarına azgın bir ayı çıkar.biri hemen kaçmayı önerirken öteki oturup sakin sakin spor ayakkabılarını giyinmeye başlar.arkadaşı;_ne yapıyorsun ayıdan hızlı koşacağını mı sanıyorsun. deyince beriki cevap verir;_yoo!senden hızlı koşmam yeterli))işte modern zamanın kişisel gelişim yaklaşımlarından iki örnek.’’başarısızlık diye bir şey yok’’muş ve ‘’ayı illede birini yiyecekse, arkadaşınızı yesin’’miş…hihoha yani…
Neyse onu da geçelim bi kalem…hatta bütün bu uzun ve sadece beni bağlayan yazıya çiğbörek tarifiyle hepten bir son vereyim diyorum.

Hamuru için;
4 su bardağı un
1,5 su bardağı su(hoç bu miktarlar nedense kişiden kişiye değişiklik arzeder.siz azar azar ekleyerek kulak memesi kıvamında bir hamur elde etmeye çalışın yeter
1 yumurta
Az biraz tuz

İç malzeme;
250 gr kıyma
Bir ince doğranmış domates
İki orta boy rende soğan
Az karabiber
Arzuya göre az biraz maydanoz
Veee tuz
Kızartmak için de bol sıvıyağ

Yapılışı: Hamur malzemelerini karıştırıp kulak memesi kıvamına getirmeyi başardıktan sonra bir saat kadar üzeri nemli bezle örtülü halde bekletin.
Beklerken iç malzemeyi hazırlayın .teferruata girmiyorum zaten herkesin bildiği aşamalar bunlar(diye düşünüyorum)
Dinlenen hamurdan cevizden büyük mandalinadan küçük( gülün gülün:)) parçalar koparıp unlu zeminde merdaneyle açın .yarısına iç malzemeden sürüp kalan yarıyı üzerine kapatın ben bi de çatalla şekil yapıyorum hem de açılma riskini minimuma indiriyor.bol yağda kızartııın.

Afiyetler şekerler olsun..

2 Aralık 2007 Pazar

Geçen Gün Ömürdendir


















LULU'M becerikli co_pilotum,sağolsun yeni blogumda da yardımıma koştu ve iki dakkada sayfamı yeni yüzüne kavuşturdu... oysa ki ben hala ona eski borcumu ödeyememiştim...şimdi dostlukkkk diye başlayan kocca kocca cümleler kursam eminim gerisini getiremem zira duygusal duyguları!!!(buyrun siz de hönk!!!olun)dile getirmede pek başarılı değilim.o yüzden duygusal duygularımı çözümlemeyi becerikli co_pilotuma bırakıyor ben kuru bi şükran sunuyorum..annadın sen onu lulumm))


birden geçen 15 günün değerlendirmesini yapmak geldi içimden ...sıralamaya göre önce benim tazmanya canavarı kılıflı sevgili oğlum kabakulak oldu..''cix!!yok canımmm!! ı ıh!! üşütmüştür yine!!''ler eşliğinde gittiğimiz doktordan elimde 1 haftalık rapor,bir adet reçete,ve kabakulaklı bi oğlan çocuğuyla eve geri döndüm...araya haftasonu tatili de girince 6 gün süren zorunlu hastalık tatili bitmek bilmedi.evelden kabakulak olunca yatar yatar yataaaardı çocuklar ya da ben öyle biliyorum,ama bizimkisi 3.günden sonra başladı ayaklanmaya..baktım sabır taşım çatlama eğilimi gösteriyor aradım doktoru.konuşma metni aynen şu;


__alo!ben ..............ın annesiyim


__eveeet ......hanım,nasıl oldu oğlumuz(bizimkisi doktorun yanında süt dökmüş kedicik ya )


__valla sizinkini bilmem .................... doktorum,ama bizimki at gibi!!!ben diyorum kiii,BU ARTIK OKULA GİTSİİİİN (bu kısmı biraz ağlamaklı söylenmiş olabilir.çünkü cevap verirken doktorun sesinde bir merhamet,bir ,bir ,birrr rikkat hissettim sanki))


__gidebilir!!!


__Allah sizden razı olsun doktorum....Allah tuttuğunuzu altın etsin ve bilimum dilenci dualarıyla şükranlarımı belirttikten sonra,ertesi gün büyük bi heyecanla oğlanı giydirip süsleyip okula gönderdim.herşey yolunda gibiydi,ama daha ertesi gün yine cuma yine yüksek ateş..cuma bize taktı mı nee??yine doktor tabii..bünyesi zayıfladığı için bu sefer de gribal enfeksiyon kapmış.tabi bizim evde de garibaldi'den senfoniler çalmaya başladı o dakkadan itibaren..


__ooof anam offf ben ne bahtsız bi kadınım...şeklinde iniltiler ...


ama bu seferki hastalık kabakulaktan şiddetliydi bir kaç gün yemelerden içmelerden kesildiği için gayet sakindi.ben de müşfik anne tabii.yavaş yavaş kendine gelmeye başlayınca roller değişti..otur oğlum! sakin ol oğlum! terleme oğlum!Allahım oğlan çocuğu büyütmek neden bu kadar zor...neyse öyle ya da böyle zor bir 15 gün geçirdim..yarın tıpkı eski günlerdeki gibi o okula gidecek (inşllh)hatta(inşllh inşllh inşllhhh)ben de kendi halimde bir gün geçireceğim...


mutfakta bir yandan kendime çay alırken bir yandan da 'yarın ne yapsam'diye fikir jimnastiği yaparken birden gözümün önüne komik bi sahne geldi.az kalsın yerlere yapışacaktım gülmekten..şimdi ben müthiş zengin bi adamın karısıyım)kocam içerde çok yoğun şirket hesaplarını gözden geçirmekte ve ben süzüle süzüle yanına gidip belgin doruk edalarıyla ''sewgilimmm çok sıkıldım buralardan !!!yarın öğle yemeğini romada yesekkk.bilirsin ingilizler güzel çay demler,5 çayını da londrada içip dönsek ne harikulade bişey olurdu değil mi?''sewgili eşim de şöyle cevap veriyor;''çok isterdim canım,ama yarın çok mühim bir iş görüşmem var bizzat bulunmam gerekiyor,ama çok istiyorsan seni özel uçağımla gönderebilirim.hem biraz da alışveriş yapar stres atarsın''ben;''hiiii! canım kocacığım ne kadar ince ruhlusunnn''diye boynuna atılıyorum falan filan ))tabii buna kim inanırr,tabii ki kadir inanır))
neyse gerçek boyutta gerçekleştirebileceklerimin içinden de hala bi seçim yapamadım şu saat itibariyle..
ERTESİ GÜN:
yukarıdaki yazıyı zorunlu nedenlerden dolayı taslak olarak kaydetmiş gitmiştim pc den.dönemedim ve bu güne kaldı.ve görüldüğü üzere bu güzel, güneşli istanbul gününü evde geçimek durumundayım.tamam, evdeyim, romada öğle yemeği, londrada 5 çayı yok ama evde tek başınayı oynamak çok güzel..şimdi bi neskafe alıp hüüüüp diye içime çekerekten tvde ne kadar ottan çöpten program varsa hepsine bakabilir bu arada bitince nasıl olacağını çook merak ettiğim çantamı örebilir,sıkılınca da renkli minyatür için gerekli çizimleri yapar ,üstüne bir de evi toparlayıp, akşamki balık için salata malzemelerini hazırlayabilirim.hııı künefeyi de unutmiyim...balıktan sonra iyi gider bence)
eski bloguma gidip tarifi buraya taşıyayım .hoooop;
İlk yapacağımız şey şerbeti kaynatıp ılınmaya bırakmak.bunun için 1.5 su bardağı şekeri
1.25 su bardağı suyla birlikte kaynatıyoruz. 7,8 dakika kadar kaynaması yeterli.
Malzemeler;
300 gr kadayıf
100 gr tereyağ
1 paketten az dil peyniri(sanırım 150 gr kadar yeterli)
1 yemek kaşığı pekmez(pekmez künefeye kızıl renk vermek için.isteğe bağlı olarak kullanılabilir.ben kullandım.)
Kadayıfı büyükçe bir kaba alın ,elle ve ya bıçakla ufak parçalara ayırın,didin hatta değim yerindeyse parça pincik edin))havalara fırlatın)))yok bu krep içindi))fırlatmayın.ocakta erittiğiniz tereyağı ve pekmezi permalı saçlar gibi kabarmış olan kadayıfın üzerine gezdirin ve yine karıştırma işlemine geçin.bu şey gibi permalı saçları jölelemek gibi.kadayıfların yeterince yağlandığına ve pekmezin mümkün olduğu kadar homojen dağıldığına inanıyorsanız kadayıfınızı ikiye bölün.yarısını tavaya bastırarak yerleştirin.çok sıkı ve düzgün olmalı..(bu aşamada geniş altlı cezvemden yardım aldım,işim oldukça kolaylaştı)araya elimle uzunlamasına böldüğüm dil peynirlerini sıra sıra inciler güzellikte birinciler şeklinde dizdim..boşluk kalmamasına dikkat ettim.kalan kadayıfı yine aynı yöntemle üzerine yayıp cezve yardımıyla bastırarak sıkıştırdım.veee ocakta çevirerek pişirdim.
Ocaktan alınca sıcak şerbeti üzerine gezdirdim...mmm mmm yanii.

ESRA'NIN ARDINDAN



Son zamanlarda yazmak konusunda ağırdan alışım sevgili esranın kaybıyla soğukluğa dönüştü sanki.içimden yazmak gelmedi günlerdir.onu şahsen tanıyan biri olarak, bir iki satır olsun arkasından hissettiklerimi yazmak ne kadar da zor ve anlamsız geldi önceleri.yazsam ne olacak giden gitti dedim içimden…
Evet giden gitti…aklıma cemal süreyyanın ‘’her ölüm erken ölümdür’’dizeleri geldiyse de onun kadar pervasızca ‘’ama ayrıca aldığın şu hayat fena degildir üstü kalsın ‘’diyemedim …ne kadar vereceği ve ne zaman alacağı tamamen O’nun tasarrufunda..
Esra gitti, her birimizde farklı anılar bırakarak gitti…anılar farklı olsa da herkesin ittifak ettiği konu onun ‘iyi bir insan’oluşuydu.ebedi hayatta kurtuluşa ermek için gerekli olan referansı alarak gittiğini umudediyorum..
Allah sana rahmetiyle ve mağfiretiyle muamele buyursun esra…ailene ve sevenlerine sabr-ı cemil lutfetsin…geride kalanlara, bizlere, kimse üzerine alınmazsa da sadece bana; bu dünya hayatının sürekli olmadığını,cenneti kazanmanında hiç de ucuz olmadığını daima hatırlamayı ve ona göre amel etmeyi nasibetsin…

Deneme 1 2 3
















Sanırım blogger olmanın zamanı geldi benim içinde...blogcuda yazmaya başlayalı yaklaşık 1 yıl olmuştu ama bloggera taşınan tüm arkadaşlarım gibi ben de aksaklıklardan muzdarip olmaya başlayınca ve aksaklıklardan duyduğum rahatsızlık alışkanlıklarımın önüne geçince daha sorunsuz olduğu iddia edilen bloggera taşınmaya karar verdim..hadi hayırlısı diyorum)
herkesi kucaklıyorummmm(bizim küçük picassonun koleksiyonundan yürüttüm bu resmi.umarım telif hakkı istemez
.)