çorbalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çorbalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2008 Pazar

anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al))mercimek çorbası



çok zamandır kafamda bir proje var.yok yok öyle toplumsal bir hareket değil bu))anasına bak kızını al tarzında tamamen kişisel bir proje.(hoç benim kız bana hiç ama hiç benzemez ama))..hani hepinizin arşivinde bulunan çok ilgi görmeyeceğini düşündüğüm ve fakat sofralarımızın olmazsa olmazları olan yemeklerin tariflerini ben kızıma ve oğluma hatta faydalanmak isterlerse şayet gelecekteki damadıma ve gelinime hitaben yazmak istiyorum..hani yaşar da o günleri görebilirsem çok mutlu olacağım tabii ki lakin insan kuş misali demişler..konduk ,iyi ama göçmekte an meselesi...tmm! acitasyonumsu oldu bu kısım))

şimdi, adı geçen şahıslara kısaca hitabetikten sonra tarife geçiyorum;

canım kızım, bu satırları okuduğunda'' inanamıyorum!burdada mı karşıma çıktın anneee!!''tarzında bir serzenişte bulunabilirsin ama nasıl derler bilirsin iyi bir anne bazen terş köşeden de pörtleyiverip daima çocuklarının ensesinde olduğunu hissettirebilen annedir!!!


canım oğlum henüz çok küçüksün.. şu an için mercimek çorbası pişirmek bir yana neredeyse pişirdiğim çorbayı bile sana kaşık kaşık ben içiriyor olabilirim.ama bir gün gelecek ve sen eşine''ahh ahh nerde annemin mercimek çorbası ,nerde seninki!!''dediğinde ve eşin hıh!!deyip küsüp gittiğinde en azından elinde annenin çorbasına ait bir tarif olsun dimi annecim))).zaten çok doğaldır ki eşin benim yani anneciğin kadar iyi yemek pişiremeyecek)))o yüzden istedigin zaman açıp annenin sayfasına bakabilir istediğini pişirebilirsin...(ehem ehem gelini de böylelikle ekarte ettim)))


sevgili damat,kayınvalidelerin damatlarını pek bi sevdikleri söylenir.(herhalde kızlarının onun elinde olmasının bunda hiç payı yoktur)))yok canııım kesinlikle yoktur))


vee sevgili gelinim..daha şimdiden ben oğlumu nasıl elin kızıyla paylaşacağım gibi endişeler taşısam da sanırım oğlum büyüyüp evlenene kadar geçen süreçte ben bu fikre kendimi alıştırmış olurum.yoksa vay haline))

(az daha uğraşırsam kız da oğlan da müzmin bekarlar zümresine dahil olacaklar)..

vee tarif;

1 kase mercimek (iyisinden al hıı damat,gelin sende oğlumun aldığı mercimekleri heder etme !!

kesin edersin amaaa neyse))

3 yemek kaşığı pirinç

2yemek kaşığı domates salçası (zamanı geldiğinde alacağınız markaları liste halinde belirtirim ben ))))

1 adet soğan(bütün halde koyup piştikten sonra çıkarabileceğiniz gibi yemeklikte doğrayabilirsiniz.(kızım sen bütün halde at.gelin sen doğra))

bir yemek kaşığı tuz

1 litre etsuyu (sakın kolayına kaçıp etsuyu tabletleri alıp kullanmayın hıı!!oturun evde kemik kaynatın dondurucuya atın )o da yoksa çeşme suyuna müracaat edin.
2 yemek kaşığı tereyağ,bir kaşık sıvıyağ(et suyu kulanacaksanız tereyağ miktarını azaltabilirsiniz.
şimdi şayet etsuyumuz varsa onu kaynatıp içine yıkadığımız mercimek ve pirinci ekleyip tuzsuzsa tuzunu katıyoruz... bir adet soğanı da bütün halde içine atıp (ööle çok havadan atmayın tabii ne üst kalır ne baş ne de ocak))düdüklü tencerede kaynadıktan itibaren 10 dakika kadar haşlıyoruz.mercimek haşlanırken tavada ısıttığımız tereyağ&sıvıyağ ikilisine salçamızı ekleyip kavuruyoruz .pişen harca bir yemek kaşığı kadar kuru naneyi ekleyip karıştırıyoruz. sonra düdüklü tenceremizin havasını alıp terayağlı harcı çorbaya iyice karıştırarak ekliyoruz...servis sırasında arzu edilen bahartalarla daha da bir tatlandırıyoruz ve afiyetle içiyoruz çorbamızı...

ikinci alternatifimiz ise;




sıvıyağ&terayağ ikilisini düdüklü tencerede ısıtırken arada soğanı yemeklik doğruyoruz içine.soğan kavrulunca salçamızı ekliyoruz.ardından yıkadığımız mercimek&pirinç ikilisine de ekleyip azıcık karıştırıyoruz ardından 1 litre kaynamış suyu döküp tuzunu da ekleyip kaynamasını bekledikten sonra düdüklü tenceremizin kapağını kapatıyoruz.(kaynamasını bekliyoruz çünkü kaynamadan kapattığımızda mercimekler suyun altında kalıp dibine yapışabiliyorlar).yine kaynadıktan itibaren 10 dakika pişiriyor ve soğumaya bırakıyoruz.pişen çorbamıza servis ederken nane ve pul biber ekiyoruz..afiyet olsuun...

18 Şubat 2008 Pazartesi

istanbulda kar ve mahluta çorbası



uyandım....penceremden baktığımda gördüğüm bir öncekinden daha karlı bir gün,karlar altında bir istanbul,karın daha bir yoğun hissedildiği çamlıca...vakit ilerledikçe ara ara yağan kara rağmen bulutların arasından arz-ı endam eden güneş , karın hakimiyetini azaltıyor..hürmüzle ehrimenin hakimiyet savaşını getirdi aklıma bu gözlem...ama aslında ikisinin de savaş etmeyeceğini çok iyi biliyorum.onlar sadece vazifelerinin gereğini yapıyorlar.




neyse ben bu düşünceler içindeyken saat 10.00 olmuş bile..okullar tatil edildiğinden miskinlik jokerimi kullanmışım).kahvaltı hazırlarken evin bahçede yaşayan buçuğuncu ahalisini hatırlıyorum.pencereyi açıyorum,kızııııııım!!diye bağırıyorum gelen giden yok..(bu arada hayvanın cinsiyetini bildiğimden değil,sadece kendime yakın hissettiğim için 'kızım' diyorum ona.biz çift almıştık teki ölünce kalanı kızımız olmak zorunda kaldı)bakınıyorum bizim çakma kızdan hiç hareket yok.etraf tavşan izleri dolu ama ne bilirim ben iz sürmeyi.evdeki gerçek kıza sesleniyorum.git şunu bul da yiyecek bişeyler ver diye.fırlıyor,çünkü onun tavşanı..az sonra aşağıdan sesleniyor.'anneeeeeee!hiçbir yerde yoook!'haydaaa!5 dakika sonra bütün ev neredeyse bir 911 hassasiyetiyle karda mahsur kalmış tavşan aramaya çıkıyoruz)izler sürülüyor ama her nasılsa fasit bir daire içinde dolaşıp durduğumuzu anlıyoruz bir süre sonra.bizimkisi hernekadar bahçe tavşanı da olsa doğal hayatın tüm inceliklerini çözmüş çakalll:))ciddi anlamda ''vah vah!!tüh tühhh!kesin karda donup gitti zavallı..''şeklinde ağıtlara başlamışken bizim gerçek kızın gözleri parlıyor.'buldum onu' diyor.sen kalk gül gibi yuvan dururken git taa evin inşaatından kalma bir kaç ıvır zıvırın olduğu köşeye saklan bir de saklambaç oyna bizimle... ama kimin umurunda):)hanımsultan muamelesi görüyor bir süre.gelsin havuçlar ,gitsin lahanalar,o yerken bir yandan da başını okşamalar,canım canım canımmmlar:))ama uzun sürmüyor tabii evli evine köylü köyüne tavşan da yuvasına...



şimdi bu yazıyı çorbaya nasıl bağlayacağımı bilemiyorum.bunu bağlasa bağlasa sevgili missss bağlar ancak:))bu arada misssin sayfasında da mahlutanın farklı bir versiyonunu okuduğumu hatırlıyorum..




tencereye yağı koymuş soğanı doğramaya hazırlanırken aklıma geliverdi mahluta çorbası..hemen bildiğimiz mercimek çorbasından çark edip onu pişirmeye karar verdim.baharatlı baharatlı kış gününde içimizi ısıtır diye düşündüm..


önce tenceredeki 3 kaşık zeytinyağına azıcık salça ve bir kaç diş kıyılmış sarmısak ilave edip karıştırdım,az biraz etsuyunun üzerine bir litreye tamamlayıncaya kadar su ekleyip bir kaç dilim havuç ve bir kase mercimekle haşlanmaya bıraktım. 2 orta boy soğanı piyazlık doğramaya başladım.onları bir tavada önce ağzı kapalı yumuşatıp sonra da kapağı kaldırıp harlı ateşte karıştırarak karamelize ettim.mercimek pişince içine yarım tatlı kaşığı kimyon, bir tutam köri(benim eklemem)ve bir tutam da kekik ekleyip servis ederken üzerine karamelize soğanlardan birer kaşık pay ettim...ilk olarak hazır çorba şeklinde yediğim mahlutayı sonraları portakal ağacından bulduğum tarifiyle çok kez denedim..bizde mercimek çorbası zaten sevildiği için buna da kimsecikler itiraz etmedi.