24 Ekim 2008 Cuma

yine yeni çantalar




sanırım artık benim yavaşcana hobi bloglarına doğru uzamam gerekiyor..zaten yakın zamanda mutfakta ben yerine fare kardeşler faaliyete başlayacaklar.ben de onların işbaşısını beklerken vakti kullanıp çanta dikiyorum..açlığımı da sağolsunlar işte blogger kardeşlerin sayfalarına bakarak gideriyorum şu sıra.. sabah mesela ,cafe gusto ya gittim missler gibi işkembe çorbamı içtim) öğlende çalıştıgım odaya attığım bi kutu hazır kurabiyeden bikaç tane kemirdim. akşama mı? eh! zebra kebabı yapıcem artık)))


geçen gün ümraniye dolaylarını turlarken görüp çeke çeke eve getirdiğim kumaşları kombinledim.yoyolardan sonra aplike olayına da el attım.gece kumaşlarımı seyrederken birden aklıma geliverdi bu fikir.hemen uyguladım...ve sabahı zor ettim bir kaç çantaya daha uygulayabilmek hayaliyle) ..minik bir kesit ve içten bir bakış aşağıda;


aşağıdaki iki güzellikten turkuaz yoyolu olan benim (dayanamadım kullandım)) , siyah yoyolu olanı ise halenzeye gitti , kurye lulu vasıtasıyla..(halenze soğuk kış günlerinde hamzayı içine koyup uyutmak için boyutlarını büyük istemişti))

lulumbenim heşeyimmmm,ben onu çok severimmm...(bunu yazan leyya)))




aşağıdaki çanta da sevipte kavuşamayanlara gitsin!!(disalcim onlar için tatlı istemişti ama sevipte kavuşamayanın ağzının tadı mı kalır .tatlıyı (ki yuvarlanıpta mutfak kapısına denk gelirsem şayet) sevipte kavuşanlar için pişireceğim inşllh)
daha tamamlamam gereken yarım çantalar var..
ben yeni bi slogan buluncaya değin iki sütlü bi sadeyle kalın))

23 Ekim 2008 Perşembe

Blog ödülleri:)


















son günlerde bir arkadaşlık ödülü dolaşıyor bloglar arasında.aslında ödül olarak bi tepsi baklava ya da türk usulü çifte kavrulmuş lokum filan tercih edilirdi (en azından ululararası blog paltformunda türk bloggerların namı yürürdü:))ama napalım idare edecez artık bu sanal kağıtla:))
baana bu ödülü layık gören sevgili;
luluma
yemekyemeke
ninoya
nagehana
binbirçeşniye
teşekkürlerimi gönderdikten sonra...

şimdi ödül törenine geçiyoruzzz;

sevgili

papatyalulum (bu ödülü ona vermemde bana sürekli co-pilotluk yapmasının,ikide bir ayarlarını bozduğum sayfama ayar bacılık etmesinin,daha bugün bana bir filikir(flickr)sayfası oluşturmasının hiiiç ama hiiiiç bi etkisi yok, Allah sizi inandırsın:))))

biranne (içimi sımsıcacık ısıtan yazılarından dolayı...)

missszerrin (zaten bu alemde onu sevmeyen gitsin kendisini blogger köprüsünden aşağı atsın:))...bu ödülü ona vermemde bizi birbirimizden haberdar eden blogmanşet sayfasını oluşturmasının hiiç bir etkisi yoook:))

nartaneleri (namı diğer thesuuur.. bu ödülü ona vermemde hemşehri olmamızın ya da bir süre yorum yazmayı unuttuğumda gelip beni haşlamasının hiiç ama hiiç etkisi yook:))Allah sizi inandırsın)

halenze (bütün çabalarıma rağmen halenzenin ne demek olduğunu hala çözebilmiş değilim.gogıl a sorsam biliyorum direkt onun sayfaya yönlendirecek.ama benim analiz kurbanı olmaya hiiiç niyetim yok:))bu ödülü ona vermemde ilk müşterim olmasının hiiiç payı yoook))(aslında müşteri daima en iyi arkadaştır))

missçilek ( bir akşam vakti blogumu açtığımda onun tatlı sürpriz yorumuyla karşılaştım.ama bu sürprizin içimde papatyalar açtırmasıyla ödülün hiiiç alakası yok:))


bu arada nicedir kendisinden bahsetmek istediğim bir arkadaşımız var.eminim büyük çoğunluğunuz onun sayfasından haberdarsınız.(genellikle en son ben duyarım ).
sevgili yemekyemek sayfasının sahibi bir azeri arkadaşımız... sayfasına da kendi lisanıyla yazıyor..ilk kez ziyaret ettiğimde yabancı bir bloga girmiş gibi hissetiysem de bir süre sonra yazılı olanları rahatlıkla okuyup anlayabildiğimi farkettim..o gün bugündür de ziyaretçisiyim))henüz keşfedemeyenler var ise mutlaka ziyaret etmelerini öneriyorum.son olarak bu yazıyı yazmamın;onun bana arkadaşlık ödülü vermesiyle yada gizli gizli onun yazılarını okuyarak azerice öğrenmeye çalışmamla uzak yakın bi ilişkisi yokk))
(kendimi çok al gülüm-ver gülüm gördüm yawww))

17 Ekim 2008 Cuma

baklava yufkasından fıstıklı sarma

biliyorum ramazan bayramı geçeli çok zaman olmadı.bi çoğunuz henüz tatlıyı özlemediniz belki de..ama benim gibi bayramı yalnız, kimsesiz,hatta ziyaretçisiz,kulağı kapıda şeker toplamaya gelen çocuklara bile onur konuğu muamelesi yapanlar (henüz ağlamayanınız varsa kalbi katılaşmış !!ağlayanlar için peçete servisimiz vardır.ilgili linke tıklayınız:))) ilgili linkkkkk!!!
(eğer tıklayanınız varsa onun durumu daha bi vahimdir:))))) nerde kalmıştım,hıh bu tatlım bayramı yapayalnız geçirenler için olsun:))

yazmak istediğim bir mesele daha var.ama tatlıdan evvel mi ,sonra mı olsun, yoksa ortaya karışık şeklinde mi karar veremedim....

verdim:)) ;
şimdi baklava yufkasını kullanmayanımız kalmadı gibi birşey.(açmasını bilenler de zaten bu tatlıyı hoplaya zıplaya yapıyorlardır:))tarifte yufkaları birer birer alın ayırın kalanını yine poşetine koyun ki kurumasın diyordu.ve lakin tek bir yufkayı parçalamadan ayırıp hale yola koyuncaya kadar zaten olan oluyor..o yüzden ben hepsini açıp koydum önüme...üstten bi yaprak ayırmak içim çok çabaladım ama nafile.parçalanıyor.sanki gobek ikizi(böle bişey var mıydı:))ymiş gibi bir alttaki yaprakla birlikte geliyor elime.baktım tek tek başedemeyceğim ben de çifter çifter sardım.zaten ben öle cılız şeyleri sevmem .göz doldurmalı her ne olursa..
en üstteki yufkaya tereyağını fırça yardımıyla bolca sürdüm üzerine fıstıkları yaydım (tabii bunu resimleyeceğim için fazla fıstık serptim..ötükülere üvey evlat muamelesi yaptım):)))
alttaki yufkayla birlikte (ona yağ yokk!!)oklavaya sardım..sardım....sardım...çünkü uzun köşesinden sarmaya başlamıştım:))

sardığım yufkaları ellerimle fazla bastırmadan büzdüm...büzdümmm.büzdümmm...

ve dikkatlice tepsiye yerleştirdim.üzerine tereyağı döküp gezdirmek yerine fırçayla bolca sürdüm..

120 derece önceden ısıttıgım fırında 40 dakika kuruttum ama kızartmadım...

miktarlara gelirsek ;

benim tepsim küçük olduğu için yaklaşık 20 yufka işimi gördü.

200 gram kadar şamfıstık içi(cevizde olabilir)

150 gr kadar tereyağ (artanını mercimek çorbasında kullanabilirsiniz:)))

1 adet oklava( onu da fazla deliğe bucağa saklamayın.. arada eş ve çocuklar için gerekebiliyor:)))

şerbet için;

3 su bardağı şeker

3 su bardağı su

yarım limon (aslında ben 2 su 2.5 şeker yapmıştım..biraz çıtır oldu ama güzeldi hani:))çıtır isteyenler parantezin içine buyursunlar..))

**************

şimdi değinmek istediğim komik ve trajik (bana göre tabii) olay da lulumun geçen akşam anlattığı bir olay ki akıllara zarar:));

lulunun annesi el sanatları kursuna gidiyor.. sınıfında 19 yaşlarında bir kız var.kız geçenlerde annesine ;

-anneee!öğretmen ..... hanım benim çeyizlerimi görmek istiyor!! diyor.annesi de ;

-kızım o kadar eşyayı nasıl taşıyacaksın? diye soruyor.

-arkadaşımın babası gelip arabayla alacak !!diyor kız.annesi de kabul ediyor.

kız çeyizleri alıp çıkıyor evden ....veee ; kocaya kaçıyor!!!!!:)))))

biz epeyce kritiğini yaptık lulumla...güldük... dehşete kapıldık:)))kızın zekasına mı annenin saflığına mı hüküm versek bilemedik:))

şimdi bir bayat espriyle aranızdan ayrılıyorum.şöyle ki;

iki sütlü bi sade, hadi bana müsadeeee:)))

15 Ekim 2008 Çarşamba

Esranın anısına...





Benim pek tarih kavramım yoktur.ne ne zaman olmuş hatırlayamam pek.geçende luluyla sohbet ederken bu günlerde hatırıma düştü esra dedim o da sene-i devriyesi yaklaşıyor dedi...hatta zerrinin esra anısına yapmak istediği bazı şeyler var ama netleşmedi ben sana bildiririm dedi...nihayet missin sayfasında gördüm bir süre sonra..kendisini çocuklarına adamış bir öğretmen için bu kampanyadan daha anlamlısı olamazdı diye düşündüm...

esrayla hoş anılarımız oldu.ilk blogumu açtığım zaman bir blogun idaresi hakkında en ufak fikrim yoktu..sağolsun esra ve arkadaşım kayalık bu konuda bana çok yardımcı olmuşlardı...zorda kaldığımda hemen msni açıp Esraaaaaaaaaaa!!diye ciyakladığımda hemen gelip ilgilenirdi..ilk sayfamdaki şablon hala onun seçtiği şablondur..çoğu geceler kayalıkla birlikte sayfamda çalışma yaparlarken ben de sayfaya girip orayı burayı kurcaladığımda beni ''içerde çalışıyoruz.sen çık''diye kovalarlar ben de; ''kanal mı kazıyosunuz mübarekler''derdim..gülerdik:))

bol gülümseme ikonlu msn sohbetleri dışında onu evimde ağırlamakta nasiboldu bir yaz..gece geç vakte kadar verandada oturduk , bizim oraların rutubetli havası esraya dokunduğu için içeri girip çatıda sohbete devam ettik...bir kandil gecesiydi...onun yatırması gerek telefon faturası olduğu için ertesi gün 17 oo den evvel gitmeleri gerekti..ama otobüsü kaçırdık...atladık arabaya bastık gaza..otobüsü kovalıyoruz ama mübarek belediye otobüsü jet yakıtı almış gibi uçuyor:))tam yakaladık derken bu sefer de jandarmaya yakalandık.alelacele çıktığım için ehliyet falan almamışım.jandarma da çetin ceviz çıkmaz mı. ne dediysem nafile...otobüs sırra kadem bastıktan sonra bizim kayalık ehliyetinin yanında olduğunu hatırladı.indik şoför değiştirdik...ama kayalık yıllar var ki araba kullanmamış:)))tekleye tekleye virajı döndükten sonra aldım arabayı ve köy yollarında deli gibi sürat yapıp yakaladık otobüsü..esram bütün bu olaylar esnasında arka koltukta bir kuzu sessizliğiyle oturuyor sukunetini hiiiç bozmuyordu...neyse ..öpüştük koklaştık seneye yine buluşmak üzere ayrıldık...(dönüşte aynı jandarmayla iki saat süren polemiği hiç anlatmiyim..huysuz herif!!)

işte hayat böyle..ağlarken gülebilmek...ancak sevgiyle olur ...herhalde....

mevladan ona rahmetiyle muamele etmesini diliyorum.

sevgili saliha kardeşimiz esra için bir hatmi şerif organizasyonu başlattı.ilgilenenler ona mail ya da yorum kısmından ulaşabilirler....

14 Ekim 2008 Salı

kabak mücveri




demiştim yazın bahçenin kabaktan yıkıldığını.kaç kez çiçeklerini toplayıp kendi çapımda nüfus planlaması çalışmaları yapsam da tıpkı memleketimizin hali pür melali gibi pek bişey değişmedi))haliyle onları değerlendirmek gerekiyordu..


kimi zaman rende yapıp suyunu sıkaraktan, az sıvıyağda çevirip ,bol dereotu ve sarmısaklı yoğurtla tatlandırıp (ay ben size tarif verseydim!!!))üzerinde de kırmızı biber eşliğinde tükettik..

(bkz. aşağısı))




kimi zaman dolma (o konuya başka bir vakit gözatalım)...kızartma veee bazen de mücver...bunun dışında bilimum kabak yemekleri var elbet ama benim bizimkilere yedirebildiğim ancak kabağın yazdığım versiyonları...



salatanın tarifini çaktırmadan vermiş bulundum)) mücvere gelince ki aklıma geçenlerde sevgili emekli co_pilotum lulumun sayfasında görünce düşmüş bulundu...bahçeden hala hatrı sayılır miktarda kabak gelirken yapmak istedim. elimde yazdan kalma mücver resimleri olduğu için yeniden resim olayına girmedim..(zaten kızartma yaparken bi yandan resim çekmek benim gibi ''iğğğk!!elime yağ bulaştı !!''tarzında insanlar için yeterince zor))





bu mücverler, her sabah rutin olarak yaptığım yürüyüşün tam ortasında (ki yürürken bu zabah ne yapsam da bizimkilere bi değişiklik olsa diye düşünürken) aklıma geldi.(yürürken bile rahat yok ki))neyse aklıma düştüğü andan itibaren ayaklarım geriye saymaya başladı.döndüm eve;


üç kabağı soyup rendeledim(suyunu sıktım)


2 havucu aynı şekilde rendeledim


bahçede taze soğan yoktu ben de pırasa yapraklarını tırtıkladım ..doğradım


sonracıma dereotları da artık tohuma kaçmıştı ama tohumuymuş sapıymış köküymüş(yok kök abartı oldu))bakmadım topladım.onları da kattım malzemeye


Allahtan maydanozlarda bi sorun yoktu...


sonra 3 yumurta kırdım içine


yaklaşık 4 ya da 5 yemek kaşıgı da un ekledim içine


tuz,karabiber,hafif acı pulbiberini de ekleyip kaşıkla karıştırdım...kıvamı kaşıktan tavaya akacak şekilde olmalı.(kendinize göre küçük ayarlar yapabilirsiniz..)


karışımı ısıtıgım ve hafif (sıvı)yağladığım tavaya kaşık yardımıyla döktüm. henüz pişmeden spatula yardımıyla şekline şemailine çekidüzen verdimç.arkalı önlü kızarttım ve bir kahvaltıyı da böylelikle çeşnilendirdim))


11 Ekim 2008 Cumartesi

happy's bags

epeydir süren çanta çılgınlığımdan bahsetmiştim...dikmek,kullanmak,içimden geldiği zamanlarda hediye etmek,sevdiklerimin takdirlerini kazanmak konusunda tatmin olmuşken şimdi yeni bir kapı açıldı...ümraniyede sevimli bir butik işleten iki kız arkadaştan birinin, omzumdaki çantayı görüp, beğenip nereden aldığımı sormasıyla başlayan bir hikayenin mutlu sonunun kapısı...
artık çantalarım küçük şirin bir butikte satılıyor ve bu benim için müthiş bir mutluluk vesilesi....çünkü bi defa ev diktiğim çantalardan yıkılıyordu:))kullanmak konusunda yeterince tatmin olmuştum..(hatta o kadar olmuştum ki çanta değiştirmekten ,değiştirirken herbirinin içinde bişeyler unutmaktan sonra elinin körü nerde bu anahtar...nerde bu telefon...ilh...şeklinde ciyaklamaktan gına gelmişti. bi şeffaf naylon torba neyime yetmez ki!!)



sağolsunlar çevremdekilerin de yeterince takdirlerini toplamıştım.tabii habire ver coşkuyu şeklinde beni gaza getirmelerinin altında umarım başka nedenler yatmıyordur.mesela ''amaaaan elleşmeyelim garibi .yazıktır eğlensin kendi kendine!!!''düşünceleri filan gibi:))


şaka bi yana en doğrusu şu ki; çokta maddiyat kaygısı duymadan ,severek keyif alarak ürettiğim birşeyleri benden başkalarının da beğendiğini görmek son derece keyifli birşey..ben bu keyifi yaşamaktan ötürü mutluyum...
evet bu çantaların adı ''inek çanta''))isim babaları benim sevgili oğlum..bir an köydeki yavru ineğin elbisesini (derisini:))aldığımı düşündü ama o kadar da gaddar olamayacağımı anlatınca ben onları dikerken o da iki de bir bitanesini alıp kafasına takıp mööö!!diye bağırıp eğlenmeye başladı.(ne ağlence anlayışı ama!!!:)))
işte bu benim gözümde son zamanların en favorisi..
oldukça kalın bir kaşeydi..

turkuaz yoyolar da bence çok yakıştı...



bu da pek bi silik soluk görünse de jean kıyafetlerle uyumlu olabileceğini düşündüm..


gelelim messenger çantamıza..diktiğim ilk messenger çantaydı..kapitone kumaş kullandım.yoyolarla süsledim..(bu arada kenar dikişlere bakarsanız dikiş olayını bayağı bi ilerlettiğimi görebilirsiniz)))



bu da kapitone ve kadife kombini bir çanta..böyle ufak tefek göründüğüne bakmayın neredeyse yarım metre eninde ve boyunda bir çanta oldu))kurdele nakışı zahmetli olduğu için yoyolarla süslemeyi tercih ettim.basit hatta hafif şımarık bir görüntüleri olsa da yoyoları seviyorum.gündelik kullanılan tüm kıyafet ve aksesuarlar için çok uygun bir süs bence..

hmm.bu kumaşı seviyorum.


çift fonksiyonlu bir çanta oldu bu.



şimdilik bu kadar..ama aslında bu kadar değil tabii, bu yaz neşeli kumaşlardan dikip sağa sola savurdugum çantalarım var bir de . bunun;

bunun;
bunun;
ve bir de bunun;

gibiiii.....
son bir not;şayet dikim aşamalarını görmek isteyenler olursa onlar için aşamaları fotograflayıp elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışabilirim.

5 Ekim 2008 Pazar

kabak çiçeği yatağında yumurta

bütün yaz taa bahardan kalma bir istekle kabak çiçeklerinin peşinde koşup durdum...bütün amacım kabak çiçeği dolması yapabilmekti.ama acemilikler işte....kabak çiçeğini tanımak gerekiyormuş önce..
bi defa kabak çiçeğiyle şayet dolma pişirmek istiyorsanız karga kahvaltısını etmeden bahçenin yolunu tutmanız gerekiyor.bu kuralların babası....çünkü çiçekler güneşi görür görmez kapanıveriyorlar..acemi leyya ne bilsin)))öğlen vaktine doğru almış sepeti eline süzüle süzüle bahçeye gidiyor..be kadın insan hiç mi dikkat etmez senelerdir buralardasın...bi bakıyorum çiçekler dudaklarını bükmüş bebeler gibi uyumaktalar...eee bunnarın açık olmaları lazımdı şimdi ne halt olacak???belki racon böyledir zaten zor bi yemek olduğunu okumuştum ...deyip başlıyorum toplamaya...mübarek bizim hoca da kabağı öyle sever ki bahçenin en olmadık yerlerinde bile sürüm sürüm sürünen kabak sürgünlerine rastlamak mümkün...leyyanın da eli bol...epeyce çiçeği toplayıp eve döndüm...
eviriyorum çeviriyorum.soğuk su banyosu yaptırıyorum..cixxx!!eee ben şimdi ne edecem bu kadar çiçeği allasen??her nasılsa bizim hocanın kulağına kadar gidiyor olay ve bu vesileyle validesinden kalma bir yemekle tanıştırıyor bizi hoca...yumurtalı kabak çiçeği kavurması...(Allahtan adam izmirli))

bayramın 2 gününden itibaren köydeydik.baktım ki kabaklar hala faaliyetteler..imkanı olanlar hala bu enfes tadı yakalayabilirler...
gelelim tarifimize;



iki edet soğanı tavada pembeleştiriyoruz..

25 adet civarında kabak çiçeğini soğanların üzerine diziyoruz..(ben elimle tek tek yerleştirdim onları. muhteşem bir görüntüydü...)

çiçekler yavaş yavaş sularını salıp öldüler...

ama bazı şeyler vardır,ölürken bile güzeldirler..(bkz kabak çiçekleri).bu aşamadan sonra tuzunu ekleyip,yumurtaları kırıp afiyetle yiyorsunuz...bu arada yerken üzerine acı pul biber serpmeyi de ihmal etmiyorsunuz....
(teşekkürler hoca,teşekkürler kabak çiçekleri vee tabii ki teşekkür ederim Allahım...bana nasibettiğin bu güzel tadları bütün sevdiklerime de tattırmanı diliyorum senden...)
kabak çiçekleriyle maceralarım bitmedi..bana ne menem çiçekler olduklarını öğretene kadar bir yaz kovalamaca oynadık onlarla veee dolmayı ancak yazın sonunda tadabildim...gelecek seferlerin birinde yazarım onu da inşllh...