3 Kasım 2009 Salı

kabak tatalısı,hebirnebir miyim neyim?

kabak tatlısı

dünden bu yana karın ağrısı çekiyorum.üstelik bu akşam sanki mide bulantısı da eklendi.hatta burnuma sorarsanız çoktaaan tıkandı,boğazım öksürmek için fırsat kolluyor ve bunlardan sadece ilki gerçek ötekilerin hepsi psikolojik:))(yani öyledir inşllh)

cümle haber programlarında pompalandığı yetmezmiş gibi gündelik hayatta da kiminle iki kelam etmeye kalksanız mevzu hemen şu meş'um gribe gelip dayanıyor ( bu arada bu satırı yazarken bi kere öksürdüm hafiften:)yok yok ciddi anlamda boğazım gıcık yapıyor)günlerdir kendi adıma değilse de çocuklarım adına diken üzerindeyim doğrusu. haftaiçi hergün binlerce insanla aynı kampüste, yüzlercesiyle aynı koridorda ve her 2 saatte bir bu insanların farklı kombinasyonlarıyla aynı sınıflarda bulunuyorum.el yıka yıka nereye kadar?hala bir maskem yok.(yarın alalım içses,hatta çocuklar için de alalım.al leyya en azından senden korunurlar :))sağol içses !!!)kendimi potansiyel ayaklı 'hebirnebir' mikrobu gibi görmeye başladım.

neyse işte psikolojik anlamda çoktaaan hebirnebiri kaptıysam da dünden beri karnım da ağrımaya başlayınca oturdum şuraya google google elinde hebirnebir hakkında sağlam bilgi var mı dedim .toplamda bir milyondan fazla sonuç çıkarıp koydu önüme:))var mı böyle bişey?(bu arada yazdıklarımı arada gözden geçiriyorum,düzeltilmesi gereken birsürü harf hatası yapmışım veaaa belirtiler arasında bilinç sulanması da vardı)uzatmıyim şu vaktin yok zamanında oturdum sayamadığım kadar hebirnebir haberi okudum en nihayetinde beni bilgilendirme açısından yüksek oranda tatmin edici bilimsel bir yazı buldum aldım sayfama yapıştırdım..üşenmeyin okuyun valla.yok önce tarifi yazayım zaten bilincimde duman duman üstüne:)

2 kg kabak
1kg şeker
kabağı eşinize bi güzel soydurup doğratıyorsunuz. haa pazarda ayıklanmış satıyorlar değil mi:)siz dilini sevmedim ben diliyle devam ediyorum.tencereye bir kat kabak yerleştirip üzerine şekeri ekledim, sonra yine bir kat kabak dizip yine şekeri ekledim böylece çıkabildiğim kadar kat çıktım:))ardından tencerenin kapağını kapatıp 3 , 4 saat kadar kabağın sulanması için beklettim.(keşke''işte o an'' resmi olsaydı.)kabak sulanıp şeker eridiğinde tencereyi ocağa oturtup pişme sürecini başlattım. kısık ateşte 45 dakika kadar pişip kabaklar hayli yumuşadıktan sonra onları alıp tek tek fırın tepsisine dizdim,tencerede kalan suyu üzerlerine gezdirdim ve 160 derece kabaklar güzelleşinceye)):kadar fırınladım ki bu süre genellikle yarım yarım saati buluyor.(şekeri az gelmişse fırınlama aşamasından evvel de şeker ekleyebilirsiniz)
servis önerisi yok yine tencereden buyrun:))yalnız yanında kaymaksız gitmez bilesiniz...

orda bir köy var...


üşenmeyin okuyun bölümü;

Paniğe kapılmayın, virüsle yaşamayı öğrenin Domuz gribi tartışmaları hız kesmeden devam ederken, H1N1 virüsünün etkinliği kışın daha da artacak. Dolayısıyla domuz gribiyle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Her şey geçtiğimiz nisan ayında Meksika’nın La Gloria kentinde yaşayan 5 yaşındaki Edgar Enrique Hermandez’in kanında H1N1 virüsünün ortaya çıkmasıyla başladı. Tüm dünya bu vesileyle ‘domuz gribi’ ile tanıştı. Hastalığa yakalananların sayısı arttıkça da panik havası oluştu. Haber bültenleri ‘son dakika’ anonslarıyla yeni vaka sayılarını duyurarak tedirginliği daha da tırmandırdı. Vatandaşlar gelişmelerden rahatsız olsa da normal hayatına devam etmek zorunda kaldı. Günde birkaç kez toplu taşıma araçlarını kullandı, hastaneye gitti, iş yerinde arkadaşlarıyla aynı ortamı paylaştı, kapalı mekânlarda bulundu, evine gelen misafirlerle kucaklaştı, okula gidip gelen çocuğunu her zamanki gibi öptü, kokladı.

İlk andan itibaren titizlikle hareket eden Sağlık Bakanlığı, domuz gribi aşılarını geçen günlerde Türkiye’ye getirdi. Bu sefer de ‘aşı yapılmalı mı, yapılmamalı mı?’ tartışmaları baş gösterdi. Anlayacağınız sıkıntımız birken bine çıktı. Oysa bilinenin aksine normal grip mikrobu, domuz gribinden 7-10 kat daha tehlikeli. H1N1, ancak domuzdan insana bulaştığında öldürücü. Şimdilerde ortalıkta dolaşan mikrop ise insandan insana bulaşan türden. Domuz gribi virüsü; insan, domuz ve kuş gribi mikroplarının karışımından meydana geliyor. Sorun ise insanların H1N1 mikrobuna karşı bağışıklığının olmaması.

Hastalık solunum yoluyla bulaşıyor ve hızla yayılıyor. İşte tüm dünyanın tedirginliği de bu noktada başlıyor. İnsanlar evden dışarı çıkmadan hayatını idame ettiremeyeceğine göre yeni tanıştığımız bu virüsle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Kafa karıştıran onlarca tartışmayı bir kenara bırakıp H1N1’e yakalanmadan sağlıklı kalmanın yollarını bulmak elzem görünüyor. Peki nasıl?

AŞI OLMALI MIYIZ, OLMAMALI MIYIZ?

Domuz gribi Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi (salgın) olarak nitelendiriliyor. Bunun sebebi; nüfusun yeni bir hastalıkla karşılaşması, virüsün insanlara kolaylıkla, hızla bulaşması, tehlikeli bir hastalığa yol açması. Uzmanların bir kısmı bu pandemiden korunmanın tek yolu olarak aşıları gösterirken, muhalif kanat ‘aşı kesinlikle yapılmamalı’ diyor.

Sübjektif değerlendirmeleri bir kenara bırakarak aşıların hayatımızdaki önemine değinmekte fayda var. Onları anlayabilmek içinse bağışıklık sisteminin işlevini bilmek şart. İnsan vücudunun amacı her koşulda kendini korumak. Güneş ışınlarına maruz kalınca tenimizin koyulaşması da, nefes borumuza bir şey kaçınca öksürmemiz de bunun bir sonucu.

Hayatımızda sadece bir kez kabakulak, kızamık, suçiçeği gibi hastalıklara yakalanırız. Peki, nasıl oluyor da bu rahatsızlıklar bir daha tekrar etmiyor? Bu sorunun cevabını uzmanlar bağışıklık sistemi ile izah ediyor. Buna tıp dilinde aktif doğal bağışıklık deniyor. Hastalığı geçirirken vücudumuz bu hastalığın mikrobunu yenebilmek için uğraş veriyor, bazı hücreler (antikor) üretiyor ve onlar yardımıyla hastalığı yeniyor. Geriye ise kanımızda bu mikrobu tanıyan hücreler kalıyor. Tekrar aynı mikropla karşılaşınca da bu akıllı yapılar (hücre) hızla çoğalarak kötü mikropları bertaraf ediyor. Böylece bazı hastalıkların tekrarlanması önleniyor. Aynı sistemi hastalık geçirmeden oluşturmak için aşılamadan faydalanılıyor, bu işlem ‘aktif edinsel bağışıklık’ diye de tanımlanıyor.

Aşılarda anlaşılması gereken diğer bir konu da oluşturulması istenilen bağışıklığın her zaman kesin olmaması. Yani bir kişi aşılanmasına rağmen hastalanabiliyor. Bunda aşıların koruyuculuk oranı önemli. Yüzde 100’e yakın koruyuculuğu bulunanlar olduğu gibi yüzde 60 dolaylarında kalanlar da mevcut. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, bir doz Pandemik A (H1N1) aşısı 10-17 yaş arasındaki çocuklarda yüzde 76 koruma sağlarken, rakam 3-9 yaşa düştüğünde bağışıklık etkisi yüzde 36’ya geriliyor. 6-35 aylık bebeklerde ise koruma ancak yüzde 25 sağlanıyor.

SALGININ AŞIYLA KIRILMASI ŞART

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Atahan Çağatay, mesleği gereği ‘riskli grup’ta bulunduğu için aşı yaptıracağını söylüyor. Aynı zamanda İl Sağlık Müdürlüğü’nün İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki grip sorumlusu olan Çağatay, tüm kıtalarda görülmüş ve hızla yayılan bir salgından bahsedildiğini, tedbiri elden bırakmamak gerektiğini düşünüyor: “Hastanedeki hekim arkadaşlarımın da kafası karışık. Herkes ‘Yaptıralım mı?’ sorusunu yöneltiyor. Son 15 yıldır beni hiç aramamış arkadaşlarım bile görüşümü almak için bana ulaştı. Riskli gruplar ilk gelen aşılardan muhakkak yaptırmalı. Türkiye iyi durumda ama ciddi bir salgın varmış gibi düşünülmeli. Salgının bir şekilde kırılması şart. Seneye tekrarlayabilir çünkü. 10 milyon insan hastalansa bir kısmı da vefat etse ortaya çıkacak iş kaybı yeni bir ekonomik krizin zeminini hazırlamaya yeter de artar bile.”

Domuz gribi aşısı deyince herkesin zihnindeki sorular birbirinin aynısı: “İçindeki cıva ne kadar zararlı?” Doç. Dr. Atahan Çağatay, uzmanlarca çok da dillendirilmeyen bir noktaya dikkat çekiyor: “Aşılar ‘canlı ve cansız mikroplardan yapılanlar’ diye ikiye ayrılır. Grip aşısı ikinci kategoridendir. Cıva son on yıldır Türkiye’de kullanılmış tüm cansız aşıların içinde bulunuyor. Bu madde, cansız mikropların içinde kalması muhtemel canlı mikropları öldürmek için kullanılıyor. ABD’de 7 çocuktan biri otistik. ‘Cıvanın bunda etkisi var mı?’ diye araştırmalar yapılıyor. Fakat henüz kanıtlanmış bir şey yok.”

H1N1 aşıları; sağlık personeli, 6-36 aylık bebekler, hamileler, şeker hastaları, ağır organ yetmezliği çekenler, kronik akciğer hastaları, öğrenciler, herhangi bir sebeple bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananlar ile 65 yaş üstü yaşlılara öncelikli şekilde yapılacak. Yalnız, riskli vatandaşların içinde en çok tartışılan grup hamileler. Sağlık Bakanlığı hamilelikleri müddetince bağışıklık sistemi zayıfladığı için hastalığa yakalanma riski artan anne adaylarına özel 1 milyon doz ‘adjuvansız aşı’yı aralık ayında Türkiye’ye getirecek. Hamilelere vurulacak bu özel aşılarda da belli oranda kafa karışıklığı var: “Normal vatandaşlar adjuvanlı aşı vurulurken hamileler niçin adjuvansız aşı vuruluyor? Aşının gebeler üzerinde yan etkisi var mı?”

Aşının bağışıklık yapma gücünü artıran madde adjuvan. Türkiye’de gebelere uygulanacak aşılar adjuvan yerine skualen maddesi içeriyor. ABD’deki aşılarda adjuvan bulunmazken, Avrupa’daki aşılar adjuvanlı. Uzmanlar, ‘’Adjuvana bağlı yan etki görülebilir mi?’’ sorusuna kesin yanıt verememekle birlikte şunları dile getiriyor: “Gerçekleşme oranı düşük ihtimaller nedeniyle insanların aşıdan mahrum kalması doğru değil. Yan etkinin olup olmayacağını şimdiden bilmek mümkün değil.”

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seracettin Çom ise “Adjuvansız aşılar diğerlerinden 4 kat daha pahalı. Avrupa dâhil tüm ülkeler bunu tercih ediyor. Aynı parayla 4 kat fazla insan aşılanabilir. Bunu düşünmek zorundayız.”

Halk, “ABD kullanmadığına göre bunda bir iş var!” dese de gerçek öyle değil. Amerikan yasalarında adjuvansız aşı kullanılması şartı var. Kanunlar izin vermediği için bu aşının alımını gerçekleştiremiyorlar.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Yıldız Tanrısever de bazı hekim arkadaşlarının sağlık uygulamalarında titizliğiyle tanınan İngiltere’ye göre tavır alacağını belirtiyor: “Hastalarıma bu konuda bir yönlendirme yapmıyorum. Mikroplardan kaçmak günlük hayatımızda mümkün değil. Aşılar da yüzde yüz bağışıklık sağlamıyor. Dolayısıyla kendimizi korumayı öğrenmek durumundayız. Hamileler beslenmelerine ve hijyene dikkat etmeli, gripli kişilerden uzak durmalı, onlarla temas etmemeli, vücutlarında herhangi bir halsizlik hissettiğinde dinlenmeli, rahatsızlıkları 3 gün içinde geçmeyenler hekime başvurmalı.”

Kimler hemen doktora gitmeli?

ÇOCUKLARDA

Hızlı nefes alıp verme ya da nefes darlığı Ciltte morarma Halsizlik Geçmeyen ağrılar, düşmeyen ateş Öksürük

YETİŞKİNLERDE

Solunum yetersizliği Göğüste ve karın bölgesinde baskı ve ağrılar Ani baş dönmeleri Sıklıkla kusma Bilinç bulanıklığı

Okula giden çocuklar H1N1’den nasıl korunur?

Yetişkinler nispeten korunma yollarını öğrenseler de özellikle anne babalar okula giden çocukları için endişe ediyor. Önümüzdeki günlerde domuz gribi vakası sayılarının da artacağı öngörülürken Memorial Hastanesi’nden Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kenan Keskin ebeveynlere şu tavsiyelerde bulunuyor:

Çocuklar okulda birbiriyle daha az temas kuracakları oyunlara yönlendirilmeli. Arkadaşlarıyla sarılma ve öpüşmeden kaçınmalı. (Grip, hastalıklı birine bir metreden daha yakın olduğunuzda insandan insana bulaşır. Öğretmenlerin çocukları bu konuda uyarmaları gerekir.) Ellerini sık sık, özellikle öksürdükten veya hapşırdıktan sonra su ve sabun ile yıkamaları söylenmeli. Çocuklara öksürürken veya hapşırırken ağızlarını kâğıt mendil ile kapatmaları gerektiği öğretilmeli, mendil kullanımı özendirilmeli. Hasta olma ihtimali bulunan birisi ile temas eden çocukların ellerini göze, burna veya ağza sürmemeleri gerektiği anlatılmalı. Hasta kişilerle yakın temastan uzak tutulmalı çocuklar. Temas zorunlu ise maske ve eldiven kullandırılmalı, ardından eller su ve sabun ile yıkanmalı. Hasta çocuklar kesinlikle okula, dershaneye gönderilmemeli.

Bağışıklık sistemimiz nasıl güçlenir?

Hastalıklara neden olan mikro organizmalarla savaşmak ve iyileşme sürecini yönetmek bağışıklık sisteminin işi. Dolayısıyla bağışıklık sistemimiz ne kadar güçlüyse hastalanma ihtimalimiz o kadar az. Zayıf bağışıklık sistemi bulunanlar genellikle halsizlik, sık tekrar eden hastalıklar, iltihaplanma, alerjik reaksiyonlar, yaraların yavaş iyileşmesi, kronik ishal gibi rahatsızlıklar yaşar. Domuz gribi virüsünün ileriki aylarda varlığını daha da hissettireceğini söyleyen hekimler bağışıklık sisteminin güçlendirilmesiyle hastalıktan korunmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Bağışıklığı güçlendirici besinler aslında yanı başımızda. Fakat çoğumuz bunların ne işe yaradığını pek bilmiyoruz.

Mum ağacı; boğaz yaraları, öksürük, soğuk algınlığı ve grip için kullanılabilir, antibiyotik özelliklere sahiptir. Sarımsak ve soğan 30 tür bakteriye, virüse, parazit ve mantara karşı etkili. Ekinezya bağışıklık sistemini ve lenf sistemini kuvvetlendirir. Altınmühür (Goldenseal) bitkisi bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Vücudu toksinlerden temizler. Antibakteriyel özelliklere sahiptir. Ağız içindeki mikropların ölmesini sağlayan karanfil günde 4-5 kez ağızda yarım saat kadar tutulup atılmalı. Limon, portakal, çilek, greyfurt, kivi, dolmalık biber, enginar, brokoli, fasulye, maydanoz, kuşburnu ve ahudududa bol miktarda C vitamini; ayçiçeği, zeytinyağı, fındık, badem, soya, ceviz, fıstık türlerinde de E vitamini çoktur. Bunlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Zencefil bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücuttan mikropların atılmasına yardımcı olur. Suda kaynatılarak veya bir çay kaşığı zencefil tozunu bir tatlı kaşığı bala karıştırarak her gün tüketilebilir. ‘Ölümden başka her şeye şifadır’ hadisinde de dikkat çekilen çörek otu, vücutta mikroplarla mücadele eden hücrelerin sayısını artırarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Öğütülerek tüketilmesi tavsiye ediliyor. Probiyotikler bağırsak florası için çok önemli. Çünkü canlı bakterilerle bağırsak sistemini destekleyerek hastalık yapan mikroorganizmaların üremesini engelliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Probiyotik, yoğurtta bulunuyor. Yalnız marketten alınanlarda değil, evde mayalanan, birkaç gün içinde ekşiyen yoğurtlarda mevcut. Eğer evde bu sağlıklı yoğurttan elde etmek isterseniz marketlerde bebek ve çocuklar için satılan probiyotik yoğurtlardan satın alarak sütünüzü onunla mayalayabilirsiniz. İlk yaptığınızda yoğurdun yapısı farklı gelse de aynı mayayı birkaç kez kullandığınızda her şey normale dönüyor. Havuç, ıspanak, kabak, marul, brokoli, karaciğer ve domateste bulunan A vitamini bağışıklık sistemi hücrelerinin artışını sağlıyor. Balıkta bolca bulunan omega 3 yağ asitleri ile proteinli gıdalardan aldığımız arginin amino asidi de bağışıklık sistemimizi güçlendirecek önemli besin kaynakları arasında. Kabak, balkabağı, patateste bulunan betakeroten ise virüslere karşı koruyucu bir kalkan görevi görüyor.

Çocuk ve yetişkinler kışın nasıl giyinmeli?

Soğuk havalarda akciğer hastalıkları, solunum yolu enfeksiyonları, çeşitli grip türleri, nezle gibi hastalıklarda artış görülüyor. Soğuk hava tek başına hastalık yapmasa da kolaylaştırıcı rol oynuyor. Havaların serinlemesiyle birlikte çocuk ve yetişkinlerin tek kat ve kalın bir giysi yerine; ince, birkaç kat üst üste kıyafet giymesi tavsiye ediliyor. Böylece bulunduğunuz ortama göre vücut sıcaklığınızı ayarlayabiliyorsunuz, ani ısı değişikliği sebebiyle de hastalanmıyorsunuz. Sert ve karlı günlerde üşümeyi engellemek için termal iç çamaşırlar (yün) tercih edilebilir. Eğer bazı ciltlerde kaşıntı meydana geliyorsa cilde direkt temas eden kıyafetlerde yüzde 100 pamuklular kullanılmalı. Sentetik elyaf karışımının çok olduğu kıyafetler özellikle hareketli çocuklarda terleme yapar, mekân değişikliğiyle beraber normalden daha fazla üşümeye sebep olur. Çocuklar için baş, boyun ve kulakları örten şapka modelleri tercih edilmeli, yüzü rahatsız etmeyecek orta kalınlıkta atkılar da ağızdan soğuk hava girişini engellemek için kullanılmalı.

Doç. Dr. Atahan Çağatay*

“Antiviral ilaçlar elimizdeki tek koz, herkes kullanmamalı”

Gripte kuluçka süresi 1-7 gün arasında değişiyor. Hastalar belirtiler ortaya çıkmasından bir gün önceden itibaren 5-7 gün boyunca bulaştırıcı konumunda. Çocuklarda, yaşlılarda, kronik hastalığı olanlarda ve bağışıklık sistemi yetersiz kişilerde bu süre daha da uzun olabilir. İlk karşılaşılan vakalarda hekimler paniğe kapıldı. Hemen güçlü antivirallere başvuruldu. Bu ilaçlar H1N1 virüsünde etkili ama elimizdeki tek koz. Eğer her hastalanan bu ilaçları kullanırsa mikrop direnç geliştirecek, biz de elimizdeki tek silahı kaybedeceğiz. Antiviralleri doğru, ağır vakalarda hekim gözetiminde kullanmak zorundayız. Normalde gribe yakalananlara ne yapılıyorsa domuz gribi hastalarına da aynı tedavi uygulanıyor. Üç gün içinde rahatsızlıklarda azalma değil, artma gözlemlenirse vatandaşın gözlem altında tutulması gerekiyor.

(*) İÜ İstanbul Tıp Fak. Öğr. Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı

02.11.2009

TÛBA KABACAOĞLU

12 yorum:

PAPATYA PRENSES dedi ki...

yuh bu yazıyı okumıycam.

kabağa gelince bu kadar zahmete gerek yok. fırınlamak da neyin nesi haha:D bi kere kabak dediğin boool fındık veya cevizle iyi gider. kaymağa hiç gerek yok. tadını kaybettirir hıh.


gel gelelim, bu kış nezle değil! hala nezle ve giribi karıştırıyor insanoğlu. grip olan herkes h1n1 oluyor zaten. zira bu seneki grip virümüsüz o. paniğe gerek yok. dikkat et, bol c vitamini tüket, akşamları da adaçayı. bitti gitti laaa.


not: niye yazdım ki bunları, senle konuşmuyorum ben!

Aysultan... dedi ki...

Ablam geçmiş olsun,bol bol sıcak içecekler iç mikrop sıcakta yaşayamıyormuş,birde günde bir kez ılık tuzlu suyla burnun yıkanması gerekliymiş.Virüs bunlara karşı savunmasız kalıyormuş.Bu sabah bir doktor Tv de anlattı.İnşallah çarçabuk toparlarsın,bende grip oldum geçti çok şükür.
Ne gribi oldum bilmiyorum ama sen önlemini al yinede...
Tatlı nefis olmuş ellerine sağlık:)
yazıyı sonuna kadar okudum (bir ara bayılacam sandım ama bitirdim:)
Bu konuya değinmen yi olmuş,kendine iyi bak öpüyorum seni...

http://www.yaseminkale.com/ dedi ki...

öncelikle geçmiş olsun umaraım sadece soğuk algınlığıdır.
kabak tatlısını deneyeğim mutlaka ee zamanı geldi ne olsa
allahım bizi bu h1n1den korusun diyorum
paylaşımın için tşk ederim üşenmedim okudum
psikolojimiz bozuldu bizimde 24 aylık kızımı köşe bucak saklar oldum sanki ay öpeyin dokunmayın demekden dilimde tüy bitiyor

Alime dedi ki...

kabak tatlısı çok güzel görünüyor..biz de yenilerde yaptık..ellerine sağlık..

H1N1 e gelince bence çok fazla panik yapmamak lazım.Aşı da olmama taraftarıyım.Gerekenleri doktor yazmış zaten..Bu arada adjuvan ne ki ben de bi google efendiye sorayım bakayım merak ettim..

Unknown dedi ki...

Canım geçmiş olsun dikkat et kendine.benimde gece küçük oğlan ra
hatsızlandı gece yarısı anca uyudu.
Ama üşütmeden şükür bu faydalı bilgiler içinde sağol canım.Tatlın
süper alıp kaçıyorum öptüm kocaman.

Unknown dedi ki...

Ne kadar güzel bir rengi var tatlının. Bayıldım. Tabi bunda yapan ve fotoğrafı çeken hünerli ellerin büyük payı var. Ellerine sağlık LeYYa..

Burcu dedi ki...

Ne kadar güzel gözüküyorlar, resmen canım istedi :))

Hansa dedi ki...

valla bende leyya abla o eşsiz anlatımıyla ne zaman değinecek diyodum şu hebirnebire.
ama olmadı o yazıdaki tüm h1n1 leri silip yerine hebirnebir yazman lazımdı aşkolsun :)

birde yazının yarısını okuyarak bildiklerimi hatırladım bilmediklerimi öğrendim. şimdi markete gidip gelip gecede öteki yarısını okuyacağım :)

kabak araya gitmesin eline sağlık çok enfes...:):) çoook geçmiş olsun.

Adsız dedi ki...

yazıyı okudum güzel bilgiler vermişler inşallah şu hastalıktan bir an önce kurtulur insanlar

GeCe dedi ki...

yazının çoğunu okudum ama sonra bıraktım hepimizi korusun allah kabak tatlısı da harika

birsence dedi ki...

bayılırım kabak tatlısına ellerine sağlık arkadaşım...sanki kirece yatırılmış gibi parlak rengi var...

Bir Anne dedi ki...

Hhic kusura bakma kardesim, usendim ve yazinn devamini okumadim:))
Ama kabak tatlisi muthis gorunuyor, cok fena canim cekti, evdeki koca kabagi kessem mi ne?
Sana gecmis olsun, kendine dikkat et, biseycigin yoktur insallah.
Biz asilandik, mecburen, haci adayi oldugumuz icin:))
Sevgiler, selamlar...