31 Mart 2008 Pazartesi

-.-.-.-THE END-.-.-.-

Hepinize sıcacık merhabalar arkadaşlar..

Leyya Ablam blog alemini özel sebeplerden ötürü bıraktı.
Eğer kandırabilirsem bir zaman sonra inşallah geri döner..

Sevgiler Lulu...

19 Mart 2008 Çarşamba

eğer hastaysanız kek yiyin..iyi gelir)

öncelikle herkesin mevlid kandilini kutluyorum....
yıllar var ki böyle bir gribe yakalanmamıştım.benim gibi tescilli bir hiperaktifi bile yatağa düşüren cinstendi.tabii arada derede yine elimden geleni ardıma komadıysam da şimdilerde yatarak geçirdiğim bir kaç günü telafi etme çabasındayım))hastanın canı çorba ister diye bir genelleme duymuştum ama gerçekliği konusunda ciddi şüphelerim var zira benim canım sadece tatlı istedi o dönemimde.. ve mesela yukarıda gördüğünüz bol tahinli kurabiyelerin de pekala sıcacık bir çorba kadar içinizi ısıtabildiğine yakinen şahit oldum..tabii sırf, sadece benim için pişirilmiş olmaları bu sıcaklığa katalizör etkisi yapmış olabilir..acaba insan şımarınca vücut sıcaklığı artıyor mudur?

bu kurabiye olayı dün gerçekleşti..sabah kalktığımda yüreğimde değilse bile damağımda bıraktığı tat çoktaaan silinip gitmişti.ve yerini dolduracak birşeyler aranırken aklıma ailemizin fahri amcasının keki geliverdi...bana kek sevdiren bu tarifi sayısız kereler ve de değişik eklemelerle hatırlayamadığım defa pişirdim.ama hiçbiri bunun kadar lezzetli gelmedi bana.sanırım iştahsız geçen günlerin sonunda bundan daha iyi bir seçim olmazdı benim için))



çünkü sabah beri gidip gelip bir ısırık alıyorum...cenkbeyin tarifine ek olarak ben içine meyve şekerlemeleri ve bolca hindistan cevizi kattım bu kez...(biliyorum bu da deli kızın çeyizi gibi oldu))ama güzel de oldu..




bu da daha evvelki denemelerimden biri.onu abartmadım sadece evde kendi yaptığım portakal şekerlemelerinden eklemiştim hamuruna..herhaliyle çok sevdiğim bu kekle tanışmama vesile olduğu için yine tşk ediyorum cafefernando'ya ...
ayrıca kek tarifi için buraya tıklayınız

16 Mart 2008 Pazar

mini mini minyatürler...



fena halde gribim.bademciklerim birbirine yapışmış durumda.madem konuşamıyorum iki yazayım da içim rahatlasın dedim))deli kızın çeyizi gibi neyim varsa aldım geldim ;üstteki mantar sote ailecek sevdiğimiz bir yemek.bilirsiniz işte,mantar,kuşbaşı et,soğan, salça ,domates biber ve az da kekikten ibaret....




geçen hafta kursta çok az kişiydik..hocam bana 'gel seni bir yere götüreceğim' dedi..düştüm peşine..binanın dışına çıktık ..ohh hava ne güzel!!arkaya dolandık...ben hala lay lay lomm!!!ortam giderek ıssızlaşıyor,ben hala hocanın ardısıra kurbanlık koyun gibi....ama artık içimde bi takım şüpheler dolaşmaya başlamış...nere gidiyoruz? bana neler olacak ?aman Ya Rebbim....sıvışsam mı acep?yok canııım ayıp olur !! hoca kendinden emin hala yürüyor,bense arkada acil durum çıkış kapısını arayan bi tip))neyse gide gide kursun arkasında çiçek açmış sekiz on tane erik ağacının yanına gittik.hoca güzellikten başı dönmüş,şunların güzelliğini bir bak ....... diyor.ben de güzellik görecek hal mi kalmış))neyse iki kem kümden sonra toparlandım hatta erik ağaçlarının çiçeklerinden bile yedim hocanın ''şifa niyetine'' tavsiyesi üzerine...birkaç daldan da numunelik alıp sınıfa getirdik.(valla ben koparmadım hoca kopardı onları))



evde kendi başıma yaptığım bir çalışma bu .henüz tamamlanmadı aslında)
bu en çok severek çalıştığım minyatürüm ama herşey o kadar küçük ki ayrıntıların görünmesi için oldukça profesyonel bir makine lazım..gelecek on yıllık planlarım arasında iyi bir makine almak var .. bir daha yayınlarım o zaman)




bu ilk altınlı çalışmam.adamımın kafasında kolunda ve atın ıvır zıvırlarında kullandık altını..( yoksa koşum takımı mı denir bilmiyorum kii)




bu farabi ve talebeleri...dediğim gibi iyi bir makine gerekli resimlerin ayrıntılarının görünmesi için..şimdilik bu kadar....çok güzel iki osmanlı lalesi çalışıyorum bu sıralar...







9 Mart 2008 Pazar

kabak mabak, ebru mebru...


biliyorum fazla ara verdim.ama bilirsiniz işte olur arada böyle fetret dönemleri.feyzacım hu huuu!yemek pişirmiyor musun deyince gülümsedim))nerdeee!!var mı öyle bir lüksümüz?

belki pc başına oturup bir kaç satır yazmak ötelenebilir ama mutfak,asla!!



geçen haftaların birinde yine rutin cuma toplantılarımızdan biri için adını hatırlayamadığım bir yemek sitesinde görüp ,halis muhlis kendi bahçemizin kabağıyla denediğim balkabaklı pasta...enteresan bir tat oldu .ama aynı gün masada kabak türevi üç tatlı bir arada olunca bizim tatlı da kabak tadı verdi) bu işe bir çekidüzen vermemiz gerektiği gerçeğini gözardı edemedik daha fazla.(ama ama ama ben bu şekilde birbirimize sürpriz yapmayı seviyorum)))

hadi keki nasıl yaptığıma geçeyim;

pandispanya;

4 yumurta

1 su bardağı şeker

1 su bardağı un

1 su bardağı nişasta

1 kabartma tozu

ötükü malzemeler;

yiye yiye bitiremediğiniz kabak tatlısından artakalanlar)(şöyle böyle yarım kg kadar pişmiş haliyle tabii)

2 pk krem şanti (biri kabakla karışacak , öteki de üzeri için )

üzerini süslemek için evde ne varsa artık...


bildiğimiz usulle, yumurta ve şekeri bolca çırptıktan sonra bir kapta harmanladığım kuru malzemeleri eleyip , yumurta şeker ikilisine tahta kaşık yardımıyla yedirip 170 derecede pişirdim.

kek bir köşede soğurken daha evvel kabak tatlısı olarak pişirip artık gına geldiği için bitiremediğimiz kabakları alıp önce blender ile sonra da beğenmeyip çatalla ezdim.(eşim bensiz aldığı için hiç sevmedim bu blenderı..neyse ailevi mes'elelere girmiyim şimdi o ikimizin arasında)))ezdiğim kabaklara sanırsam güzel olur düşüncesiyle bir paket usulune uygun çırpılmış krem şantiyi ekleyip bu ikiliyi de 2 kat kesip sonra beğenmeyip üçe böldüğüm kekin aralarına sürdüm.tabii sütle ıstattıktan sonra..(bu aralar çok kararsızım))

ara katları ve üzerini şantili kabak karışımıyla kapladıktan sonra bir süre buzlukta beklettiğim pastayı alıp bir de şantiyle kapladım .üzerini de evde ne varsa bi avuç döküp şekil yaptım..

görüntü olarak öteki kabak tatlılarının yanıda pirensesler gibim dursa da yerken öğğğk yine mi kabak filan olduk yanii)))

bu arada kabak tatlısı kesmedi beni gittim teknemi açıp bir de ebru yaptım hafta sonunda.nasıl özlemişim anlatamam...önce kitreyi kokladım hasretle...doymadım! gittim öd kokan boya kavanozlarına daldırdım burnumu...(öteden beri bir koklama merakım vardır,hatta amonyak koklarken bayılmışlığım bile vardır..Allahtan o sırada yanımda nuri alço değil,fen bilgisi öğretmenimiz vardı)..ebru yapmayanlara dayanılmaz gelen o öd kokusu, beni uçurdu ..hani şu eski türk filmlerindeki ''amca yoksa siz benim babam mısınız ?''sahnesindeki ayşecikler gibiydim))



işte bunlar da teknemden çıkanların küçücük bir bölümü...








1 Mart 2008 Cumartesi

susamlı tavuk



şu sıralar pek de keyfim yerinde değil...çok sevdiğim yazmak bile üşenilesi bir faaliyet oldu.bir evvelki yazıma yorum bırakan arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum,onlara mukabele edemediğim için mahçubum.arşivimde bir kaç hafta evvel yazıp yayınlamadığım bu susamlı tavuklar vardı yazı da hazırdı..ee bu seferlikte böyle olsun..kalın sağlıcakla...
********************
susama bayıldığımdan bu tarifi görür görmez tam benlik dedim.simiti bile sırf üzerindeki susam için yediğimi söyleyebilirim.. ama dün fırında görüp fena fikir değil diyerek aldığım üzeri ayçekirdeğinin içiyle kaplanmış simitte hiç fena değildi.hoç şu ayçekirdeklerin içini hangi yöntemle çıkardıklarını hala çözmüş değilim.umuyorum ki bildiğimiz hani şu tüüüü!!diye kabuğunu ağzımızla bertaraf ettiğimiz yöntem değildir:)))yok canııım asla değildir!!!
neyse susamlı tavuğa dönüyorum, belki hala böğğğk!! olmadan okumaya devam edebilenler vardır))bir defa en çok hoşuma giden şey susamın kızgın yağda öyle hemen yanmayıp rengini inatla korumasıydı.. bir kısmını galete ununa bulayıp kızarttığımda galete ununun hemen yanıp renginin koyulaştığını görünce keşke hepsini susamlı yapsaydım dedim.




oğlum da benim gibi düşünmüş olmalı ki ilk bakışta hmmm deyip eliyle çok güzel işareti yapınca dur! dedim sakın kıpırdama ama ne mümkün hiper annenin oğlu durur mu?makinemle döndüğümde tabağını servise hazır hale getirmiş ama sol eli yayılmakla birlikte hala aynı pozisyondaydı)))sağı dursa solu durmayan tip..




malzeme listesinde;


iki adet tavuğun göğüs eti (şeritler halinde kesilmiş)


iki yumurta (çırpılmış)


bir buçuk su bardağı kadar un ,iki çorba kaşığı nişasta ,bir tatlı kaşığı kadar köri (üçü de aynı kapta harmanlanacak)


booolca susam




şerit tavuk etlerini önce una, ardından yumurtaya , ardında da susama bulayıp kızgın yağa atıyoruz.susamlar sararmaya başladıklarında pişmiş demektir..tabii bu aşama öyle anlatıldığı gibi kısa olmuyor..el çabukluğunun yanı sıra biraz da mangal gibi yürek istiyor:))ocağa damlayan yumurtalar, poffflayan unlar,tencereden sıçrayan kızartma yağları filan olayın sonrasını biraz zahmetli hale getirse de eğer karnınız açsa ve malzemelerin kombinasyonundan harika bişey çıkacağı hayaliyle çalışıyorsanız hiçbiri dert değil...en azından doyuncaya kadar:)))


eğer benim gibi alengirli işlere gelemiyorsanız aslında eti şerit halinde kesmeyip bütün halde de aynı işlemlerden geçirip pişirebilirsiniz.ben ertesi gün kesmediğim biftekleri aynı yöntemle kızarttım.tavuk kadar kısa sürede pişmedi elbette...görüntü olarak çok cazip gelmese de tadı neffisti diyebilirim.