25 Şubat 2008 Pazartesi

sebzeli tavuklu sobeeee

araya bir de sebzeli tavuk sıkıştırarak sobemi cevaplıyorum..az evvel yedik.ben sabahtan beri aç,çocuklar okuldan gelmiş açlar...yemek yerken oğlum habire konuşuyordu ama ben o kadar acıkmışım ki onu duymuyordum bile:))gözlerim ancak tepeleme bir tabak yedikten sonra etrafı seçebilmeye başladı.
tavuk butları,biraz da göğüs eti kuşbaşı doğranmış
mantar, bezelye,brokoli,karnabahar,havuç,patates(esas oğlan:))
az zeytinyağ,muskat,biberiye çay kaşığının yarısıyla sarmısak tozu,tuz
hepsini fırın tepsisinde harmanlayıp üzerini başka bir tepsiyle kapatarak önce buharıyla pişirdim son 10 dakikasınıda da üzerini açarak kızarttım.muskat ve sarmısak tozu pişerken bile kokularıyla ne kadar leziz bir şey olacağını haykırıyorlardı.netekim kuru gürültü değilmiş.enfes bir tad oldular hepsi birlikte.

şimdii sobeme geçiyorum;

yazılarını okumaktan güyük keyif aldığım sevgili aycak sobelemiş beni.teee bir ay olmuş sobeyeli ben anca farkettim.tosbağayımdir biraz yaaa:)) (bunu aşağıdaki hakkımdaki 7 gerçek maddelerinden birine eklemeliyim)


başlayalım bakalım.yine ne çıkarsa bahtıma diyerekten;



1 Blog yazmaya ilk defa ne zaman başladınız?
*blog yazmaya 7 şubat 2007 de başladım.bir yılı geçmiş yawww:))önce çokları gibi blogcuda başladım.leyya adıyla sonra acemilikler sonucu sayfamın resim kapasitesini doldurunca ,leyya2 adıyla başka sayfa açtım.acemilik hala devam edince sayfamdan blogcuya yalvadım,ağladım,sızladım ama kar etmedi.. leyya 3- 4 -5 .......şeklinde seri yapmaktansa kapasite sorunu olmayan blogspota geçmeye karar verdim...Allahtan burada sınırlama yok çünkü ben hala acemiyim:))


2- Blog yazılarınızın konusunun belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor musunuz?
*yoo!hakaret,müstehcenlik,sataşma gibi kriterler dışında içimden geleni yazıyorum.hatta biraz da tarif bahane yazmak şahane tarzında yazıııp gidiyorum işte...


3- Bloğunuza yazı yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musunuz?
*eveeet:((ettiğim zamanlar oluyor tabii ki..genelde akşamları yazıyorum ve bu saatler bir sanatçının!! en verimli olduğu vakitler .işte ben bu blog yüzünden bi türlü sanat camiasına adım atamadım!!!deeermişim:))


4- Blog yazmak sizin için eğlenceli bir uğraşken, şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
*evet sormayın bir yorum bir yorum yıkılıyor buraları zaten:)))kime gideyim kime cevap yazayım bilemiyorum ayyy!:))))


valla açıkcası kimsenin leyya ne yazmış acaba hemen bir bakayım tarzında bekleyiş içinde olduğunu sanmıyorum.varsa haber versinler usanmadan her gün sayfalarca yazabilirim.hayır aslında ben okuyanlar sıkılıyordur endişesiyle kısa yazıyorum zaten:))))))))



5- Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceksiniz?

*bizim bey yeter artık kalk şunun başından demekten bıkıp bir gün hakketten bağlantımı makasladığında:)))ya da bilmem, bakarsınız kendim bi gün kafama sıkar giderim:)



ikincisi hakkımdaki 7 gerçek;

bu ne zor bir sorudur böyle, yıllardır herkeşlerden sakladığım gerçekleri burda ifşa mı ediyim:)))


başlayalım bakalım buna da;



1- yazarken bülbülleri gibi şakıyan ben, konuşurken bazen tutulur kalırım.eke öke keke filan şeklinde:))(bu yüzden tel sohbetlerinden çok msn muhabbetlerini severim)

2-lisedeyken ikide bir beni sınıftan kovalayan edebiyat öğretmenime inat gidip edebiyat fakültesi kazanan ,onu da son tahlilde bitirmeden çekip giden ben:))(artık inat mı hocanın ahı mı orasını bilemiyeceğim...)


3-''ayyy!ne kadar da neşelisin.senin eşin hiç yaşlanmaz'' diyenlere inceden bir gülümseyen ben,

4-hayalinde bir geleneksel sanatlar atölyesi kurmak olan ben,

5-4.maddedeki hayali için bütün harçlıklarını geleneksel sanatlar kurslarına ve malzemelerine yatıran ben,

6-hıı bir de 2 yıldır bizim kıza ayakkabı almaya gidip sonra da kendi beğendiğim ayakkabıyı alıp eve getiren,o beğenmediğinde de :)))) aaa tüh tüh vah vah bu da bana kaldı!!! şeklinde ayakkabı koleksiyonu oluşturan yine bennnn!!!bu arada bugün yeni bir çift ayakkabım oldu:))))))))))


7- umarım ev ahalisinden bu yazıyı okuyan biri çıkmaz:)))

24 Şubat 2008 Pazar

ne hafta sonuydu :))



cumadan bu yana üç gündür kısır yemekten kısır olmazsam patates yemekten yumru yumru olacağım, o da olmazsa şayet karnım bahar olacak yada brokoli...

cuma rutin cuma toplanrıları serimizin bilmemkaçıncı ayağını gerçekleştirdik.etkinlik sahibi bendeniz idim.bizim toplantının en hoş taraflarından biri soframızı elbirliği ile oluşturmamız.hal böyle olunca günlerce evvelden ne yapsam ne etsem diye beyin fırtınası yapmaya gerek olmuyor.hazırlıkları tamamlayıp tv karşısına geçip oturuyorsunuz ,misafirlerinizi rahat koltuğunuza gömülmüş hatta uzun oturur vaziyette bekliyorsunuz.. vakit tamam olup millet gelmeye başladığında gerinerek kalkıyorsunuz koltuğunuzdan..hoş beşten sonra poşetler bir bir açılıyor...heyooo! iyi ki şundan yapmışsın canım da bir istiyordu kii...muhabbetleri filan..buraya kadar herşey iyi...

şimdi olayın bu haftaki cereyan edişine geçelim;

bende, disalden görüp yaptığım koccaa bir leğen yeşil mercimekli bulgur salatası (ki yaparken farkettim ki bu kısırın yeşil mercimek eklenmiş ,lezzet dö la lezzet versiyonu) var..arkadaşın teki getirdiği tabağı ortaya çıkarınca gördük ki onda da kısır var.. bizim mercimekli kısıra kardeş gelmiş..hıh seninkinde yeşil mercimek yok diye havamı attım tabii))aynı şey tepesinde rende havuç olan mayonezli ,sarmısaklı yoğurtlu,vs... vs ..li patates salatasının başına da geldi...onlarda gürbüz ikizler oldular mı:))ee olsunlar bakalım.sofra kuruldu.





tatlı ve tuzlu tırtıl kurabiyelerimiz ( yukarıdaki tuzlular ninodan alınmadır)

su böreği sanılan(öhüm öhümm:)) oysa bildiğimiz yufkadan müteşekkil peynirli böreğimiz

patatesli kömbemiz

patatesli ikizler

kısır kardeşler





benim sabahın köründe bayıla bayıla yaptığım sonra da pörsümesin diye dolapta sakladığım brokoli&karnıbahar&bezelye&mısır&kapari&tazesoğan maydanoz vs... vs.. li salatam...

hazır yufkadan yaptığım baklavammm..''Allah hazır yufkayı bulandan razı olsun.''( bu söz lavantinden alıntı:))

bir evvelki yazımda macerasını anlattığım faciadan doğan harika kurabiyelerim...

zeytinyağlı yaprak sarması.mmmm..

akide şekerimiz bile vardı ...

herzamanki gibi yedik içtik...hamdettik..şükrettik..ardından bol bol sohbet ettik... sonunda da haftaya buluşmak üzere veda ettik...


dostlar gittikten sonra mutfağı derleme toparlama etkinliği başladı doğal olarak.mutfak kısır, patates salatası ve hatrı sayılacak derecede öteki yiyeceklerden yıkılıyor...kalanlarla bir bu kadar daha misafir ağırlanır neredeyse.. güzelce ambalaj yapıp kaldırdım hepsini .akşam, cuma günü için davat ettiğim ama çok kalabalık olacağını da eklediğim için gelmekten vazgeçen lulumu buldum msnde..yarın bize geliyorsun şeklinde emrivaki yapınca kıramadı sağolsun:))(canım canım canımmm...)





ertesi gün lulu,ben ve benim evde yalnızken mr hyde gibi azıp coşan ,biri geldiğinde ise doktor jakyll moduna bürünen iki yavrum:)))masada harika bir dörtlü oluşturduk...sınırlı sayıda konuk ağırlamak herzaman daha zevklidir.en azından konuğunuzun ne söylediğini doğru işitme ve ona yerinde ve doğru cevap verme olasılığınız çok yüksektir..bayram haftası ..yok! yazı tahtası ..olayına girmezsiniz:))







üstelik konukla aranızda yeterince samimiyet varsa onu bir de çalıştırırsınız))işte yukarıdakiler lulumun söylene söylene dertleriyle harmanlayıp yoğurduğu çikotoplar..ilk kez tattık biz çikotopu.ve bu sabah aşağıdan gelen kavga gürültü sesleri arasından uyku sersemliğiyle seçebildiğim kelimeler çikotopların bizde ne kadar sevildiğinin kanıtıydı;

_bi tane mi kaldı?

_insan hepsini yer mi?vicdansııııııııııız!!!

_keşke annem seni doğurmasaydı!!!

_anneeeeeeeee!bu hepsini bitirmiş.öldürmek istiyorum şunuuuu!!!

bu arada ötekisi de ondan geri kalmıyor ve fakat ağzı tıka basa dolu olduğu için dediklerinden hiçbirşey anlaşılmıyordu.erken kalkan devrim yapar felsefesine göre bunda tuhaf birşey yoktu bence:)))ama sen gel de ötekine anlat..

bu arada çikotop tarifini yazayım değil mi?yemek blogu ruhuna uygun olsun için;



geçmiş zamanlarda ve geçtiğimiz hafta içinde denediğim fakat neticenin hüsran olduğu bir kaç kekten kalanlar (bazılarını lulunun tavsiyesiyle buzluğa atmıştım)
yine hüsrana neden olmuş kekin süslemesinden kalan çikolata sosu
100 gr kadar bitter çikolata
dolapta kalmış biraz süt kaymağı(krema)
geçen yıldan yaptığım kullan kullan bitmeyen portakal kabuğu şekerlemeleri
fındık fıstık hindistan cevizi..


lulum kekleri ve bana robotta çektirdiği dünden kalan tırtıl kurabiyeleri karıştırma kabına aldı.hepsini iyice ufalayıp karıştırdı...sosu ısıtırken içine attığım bitterleri ve kremayı da karıştırıp ona verdim kekli karışıma ekledi onu.sonra cıvık oldu bu dedi)başka ne var dedi))gergin olduğu her halinden belli olduğu için ben ne derse yaptım valla.(tersi pistir dee:)))biraz da burçak bisküvi çektim robotta verdim eline))sonra fındık, ceviz, portakal şekerlemeleri vs(artık ne bulduysak) içine ekleyip o narin eleriyle hepsini yuvarlanabilecek kıvamda hamur haline getirip küçük parçalar aldı.onları bir güzel yuvarladı ardından da hindistan cevizi ve şamfıstığa buladıkk...buzdolabında az biraz dinlendirdik...yok böyle birşeyyyy:)))gergin mergin bize harika bir tatlı yaptı.teşekkürler lulum..

bu arada sofrada yeşim misss nino ve zeyluu nun bol bol kulaklarını çınlattık:))

21 Şubat 2008 Perşembe

can kurtaran tarifler))


Şimdi şu kurabiyeleri size çok avangard bir şekilde sunmak vardı yaa..ama ben sevmiyorum öyle avangard takılmayı.olayı tüm arabeskliğiyle anlatmayı tercih ediyorum.yalan konuşmiyim neme lazım:)) millet aşık eden kurabiyelerle uğraşırken (bkz LULU ) ben canımı kurtaracak tariflerle uğraşıyorum.. bu da olayı yeterince arabesk hale getiriyor zaten:))

Dün gece yine sevdiğim yemek bloglarını dolaşırken bir tatlı çarptı gözüme.sırf kuru meyve ve yemişlerden müteşekkildi.normalde sağlıklı olmak adına her sabah bir avuç yememiz gereken kuru meyvelerden yemediğim halde bende severek yiyebileceğim duygusunu uyandırdı gördüğüm tarif…gaza geldim açıkcası:))tabii kızcağızın günahını almayayım o pek güzel yapmış çok şık bir sunumla sayfasında yayınlamış.beceriksizlik tamamen bende..
Neyse o gazla indim mutfağa bizim bey ortalarda yok ve bu iyiye işaret zira yapacağım kuru meyve tatlısı için bir miktar kuru kayısı lazım ve bizde varr.ama nasıl var;eşimin sevgili ablasının, sevgili bahçesinde yetişen sevgili kayısılardan, sevgili eleriyle kurutup gönderdiği sevgili kayısılar bunlar.ve eşim onlara resmen gizli hazine muamelesi yapıyor:))


Amaaan bi kasecikten bişey olmaz diyerek ve de mutfağın altını üstüne getirip bir araya topladığım bütün öteki malzemelerle başladım tatlıyı yapmaya.bir heves bir heves bende:))çocuklar gelip olaya vakıf olduklarında ikisi de bööğğk!biz bunu yemeyiz dediklerinde bile bozmadım niyetimi ‘’annecim bu zaten büyük teyzeler için,size uymaz tabii’’şeklinde savdım onları:))


Tariftekilere bir de kendi kafamdan malzemeler katarak (ki en büyük açmazım bu oldu ))hazırlayıp verdim fırına…gidiyorum geliyorum istediğim görüntü bir yana kıvam hiç mi hiç tutmuyor.anladım başıma geleceği ama artık çok geç..fırından çıkardığım kuru meyve faciasını sardım sarmaladım sürüne sürüne yatmaya gittim.hayır içinde o sevgili&sevgili&sevgili kayısılar olmasa dert değil ama onlar ordalar ve benim başımı fena halde derde sokacaklar biliyorum))


Sabah benim koca ağızlı oğlan kahvaltının ortasında yiyecekler gibi sordu
_anneeeeeeeeee!!hani dün gece büyük teyzeler için pişirdiğin tatlı nerdeee!!!
‘’Olum sus!’’falan ı ıh laftan anlamıyor..ben onu susturmaya çalışırken fazla abarttığım için olay şüphelere neden oldu tabii)başka çarem kalmadığı için tatlı ortaya çıkmak zorunda kaldı..ortada bir koca borcam dolusu,yaban mersini,besni üzümü,incir,yine memleketten gelmiş olan badem içi,susam,ayçekirdek içi,fındık,ceviz,susam,kuru üzüm..…ama hiçbiri o kadar malzemenin ortasında sırıtan kuru kayısılar kadar içimi yakmıyor))kıyamet koptu kopacak derken eşim sakin tavırla yüzüme bakıp;

_bundan böyle her başarısız denemenin malzemelerinin yekününü senin harçlığından keseceğim….diyor..
İşte o an benim bittiğim andır…o kayısılar bi servet değerinde )))
Zaten bütün harçlığımı sanatsal faaliyetler uğruna tükettiğim için bu kayısıların borcunu öldür Allah ödeyemem)))

Çocukları okula götürürken ve dönüş yolunda ne yapmalı ne etmeli bunları bi kılığa sokup yedirmeli diye beyin fırtınası yaparken bulabildiğim en iyi çözüm onları kurabiye formatına sokmak oldu…veeee işte huzurlarınızda can kurtaran kurabiye))))

İçinde ne mi var;

Sevgili &sevgili kuru kayısı
Yaban mersini
Kuru incir
Kuru üzüm
Badem içi
Ceviz
Fındık
Susam
Ayçekirdek içi
Bir portakalın suyu
1 su bardağı kadar toz şeker
100 gr yumuşak tereyağ
2 yumurta
Bir pk kabartma tozu
2 su bardağı un
1 su bardağı çavdar unu
Kıvamı ayarlamaya çalışırken az biraz süt
Bütün malzemeyi karıştırma kabında buluşturup kurabiye kıvamını buluncaya kadar karıştırdım.sonra da tezgahın üzerinde merdaneyle açıp bardakla kesip 160 derece ısıtılmış fırında yaklaşık 15 dakika pişirdim.ancak fırına vermeden evvel tereyağ yumuşadığı için buzdolabında 20 dakika beklettim.
Hani marketlerde satılan müsliler var yaa hiç denemedim ama kullandıklarım aşağı yukarı onun içindeki malzemeler olduğu için çok sağlıklı:))kurabiyeler elde ettim…siz aşık eden tarifleri yiyip kiloları alırken ben sağlıklı kurabiyemi yiyip canımı da kurtarmış olmanın ferahlığıyla sanatsal faaliyetlerime devam edeceğim:)))

18 Şubat 2008 Pazartesi

istanbulda kar ve mahluta çorbası



uyandım....penceremden baktığımda gördüğüm bir öncekinden daha karlı bir gün,karlar altında bir istanbul,karın daha bir yoğun hissedildiği çamlıca...vakit ilerledikçe ara ara yağan kara rağmen bulutların arasından arz-ı endam eden güneş , karın hakimiyetini azaltıyor..hürmüzle ehrimenin hakimiyet savaşını getirdi aklıma bu gözlem...ama aslında ikisinin de savaş etmeyeceğini çok iyi biliyorum.onlar sadece vazifelerinin gereğini yapıyorlar.




neyse ben bu düşünceler içindeyken saat 10.00 olmuş bile..okullar tatil edildiğinden miskinlik jokerimi kullanmışım).kahvaltı hazırlarken evin bahçede yaşayan buçuğuncu ahalisini hatırlıyorum.pencereyi açıyorum,kızııııııım!!diye bağırıyorum gelen giden yok..(bu arada hayvanın cinsiyetini bildiğimden değil,sadece kendime yakın hissettiğim için 'kızım' diyorum ona.biz çift almıştık teki ölünce kalanı kızımız olmak zorunda kaldı)bakınıyorum bizim çakma kızdan hiç hareket yok.etraf tavşan izleri dolu ama ne bilirim ben iz sürmeyi.evdeki gerçek kıza sesleniyorum.git şunu bul da yiyecek bişeyler ver diye.fırlıyor,çünkü onun tavşanı..az sonra aşağıdan sesleniyor.'anneeeeeee!hiçbir yerde yoook!'haydaaa!5 dakika sonra bütün ev neredeyse bir 911 hassasiyetiyle karda mahsur kalmış tavşan aramaya çıkıyoruz)izler sürülüyor ama her nasılsa fasit bir daire içinde dolaşıp durduğumuzu anlıyoruz bir süre sonra.bizimkisi hernekadar bahçe tavşanı da olsa doğal hayatın tüm inceliklerini çözmüş çakalll:))ciddi anlamda ''vah vah!!tüh tühhh!kesin karda donup gitti zavallı..''şeklinde ağıtlara başlamışken bizim gerçek kızın gözleri parlıyor.'buldum onu' diyor.sen kalk gül gibi yuvan dururken git taa evin inşaatından kalma bir kaç ıvır zıvırın olduğu köşeye saklan bir de saklambaç oyna bizimle... ama kimin umurunda):)hanımsultan muamelesi görüyor bir süre.gelsin havuçlar ,gitsin lahanalar,o yerken bir yandan da başını okşamalar,canım canım canımmmlar:))ama uzun sürmüyor tabii evli evine köylü köyüne tavşan da yuvasına...



şimdi bu yazıyı çorbaya nasıl bağlayacağımı bilemiyorum.bunu bağlasa bağlasa sevgili missss bağlar ancak:))bu arada misssin sayfasında da mahlutanın farklı bir versiyonunu okuduğumu hatırlıyorum..




tencereye yağı koymuş soğanı doğramaya hazırlanırken aklıma geliverdi mahluta çorbası..hemen bildiğimiz mercimek çorbasından çark edip onu pişirmeye karar verdim.baharatlı baharatlı kış gününde içimizi ısıtır diye düşündüm..


önce tenceredeki 3 kaşık zeytinyağına azıcık salça ve bir kaç diş kıyılmış sarmısak ilave edip karıştırdım,az biraz etsuyunun üzerine bir litreye tamamlayıncaya kadar su ekleyip bir kaç dilim havuç ve bir kase mercimekle haşlanmaya bıraktım. 2 orta boy soğanı piyazlık doğramaya başladım.onları bir tavada önce ağzı kapalı yumuşatıp sonra da kapağı kaldırıp harlı ateşte karıştırarak karamelize ettim.mercimek pişince içine yarım tatlı kaşığı kimyon, bir tutam köri(benim eklemem)ve bir tutam da kekik ekleyip servis ederken üzerine karamelize soğanlardan birer kaşık pay ettim...ilk olarak hazır çorba şeklinde yediğim mahlutayı sonraları portakal ağacından bulduğum tarifiyle çok kez denedim..bizde mercimek çorbası zaten sevildiği için buna da kimsecikler itiraz etmedi.

15 Şubat 2008 Cuma

onuda isterem mendee bunuda isterem mendee...

canım lulum beni sobelemiş.aslında epey düşündüm bazılarını cevaplayabilmek için.onun için bu kadar sürdü lulum:))

hadi bakalım başlayalım ne çıkarsa bahtımıza):);

ilki gerçekleşemesini istediğim hayallerim... hmmmm;

bir defa herşeyden evvel mahşer gününde amel defteri sağ eline verilenlerden olmak ve sevdiklerimle cenette de birlikte olmak istiyorum...

dünyada hiiiç aç insanın ,bilhassa çocuğun kalmamasını istiyorum.sonra yine bütüüüün dünyada toplu halde ya da bireysel olarak birilerinin ötekilere tahakküm etmeye çalışmaktan vazgeçmesini istiyorum.tv lerde gazetelerde sokak ortasında ya da pazar yerlerinde dağılmış,parçalanmış insan cesetleri görmek yerine,insanların insanca yaşadıkları iyilikleri ve güzellikleri paylaştıkları sahnelerin resimlerini görmek istiyorum..

sonra ülkemizin dünyanın süpper gücü olmasını istiyorum...sahip olduğumuz evrensel insani değerler sayesinde osmanlı gibi bütün dünyada adaletin teminatı bizim ülkemiz olsun istiyorum..

sonracımaaa geleneksel sanatlar deyince insanların aklına ilk benim adım gelsin istiyorum:))(sanatçı hassasiyeti dedikleri bu olsa gerek:))... sergilerimde insanlar kuyruğa girsin eserlerimi görebilmek için...birsürü talebem olsun ve ben tıpkı şimdiki minyatür hocam AYNUR GÖKSU hanımefendi gibi çok sakin,çok vakarlı,çok anaç bir tavırla talebelerime bu sanatın inceliklerini öğreteyim istiyorum...

hımm bir de Çamlıca eteklerinde boğaz manzaralı ''LEYYA GELENEKSEL SANATLAR ATÖLYESİ''ni kurmak, ömrümün sonuna kadar orada talebe yetiştirip,kendimin ve onların eserlerini sergilemek istiyorum ama boynuzun hiçbir zaman kulağı geçememesini istiyorum:)))))(döner yemek istiyorum ama dönmesin istiyorum gibi bir durum sözkonusu)

bakalım daha başkaaa,

kızımla oğlumun aynı koltukta bibirlerini tepmeden oturdukları günleri görmek ...

ayın 15 gününü evde kalan yarısını da seyahatte geçirmek ....

yurt dışındaki sergilere katılabilmek....

azalan su kaynaklarımızı herkesin bilinçli olarak kullandığını bilmek...

istiyorum_mek ....(burdaki ''mek'' tamamen kafiye amaçlıdır:))

şimdiii,yapmayı ertelediklerimmm;

aslında çok tezcanlı olduğumdan ve de aklıma düşenin anında peşine de düştüğümden bu kısma fazla birşey yazamayacağım.aklıma gelen tek şey ;

ebru teknemi açıp birsürü laleler,sümbüller, papatyalar,taraklı ve şal desenli ebrular yapmak...ama ertelememin nedeni var. zamansızlık....yoksa teknede boğulmak istiyorum neredeyse:))

bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa;

bazı pişmanlıklarımın dışında yine aynı hayatı yaşamak isterdim..

geleneksel sanatlarla daha küçük yaşta tanışmış olmak isterdim..

şimdi , hayatta öğrendiğim 3 şey ;

korkunun ecele faydası yoktur...

kınayıcının kınadığı başına gelmeden ölmez....

turşu yaparken asla şebeke suyu kullanmamalıyım...

ferhat göçer iyi bi şarkıcıdır:)))

(3.5 oldu eee olsun)

şimdi sırada bir renkli resim varmış yayınlamam istenen;



tabii ki kendi öz kaynaklarımdan faydalandım:))tmm piyazlıktan terfi etmiş olabilir ama bayılıyorum ben böyle renkli canlı salatalara....evdekilerinde şikayeti olmayınca zevkle yiyoruz..

9 Şubat 2008 Cumartesi

home sweet home:))




nihayet bitti köy maceramız.aslında bir kaç gün oldu döneli ama yaban hayatından sonra şehir yaşamına uyum sağlamak noktasında bir kaç gün izin verdim kendime..tabi üstümüz başımız 7_24 yanan ateş yüzünden is koktuğu için izinli olduğum günlerde bol bol çamaşır yıkayıp yerleştirdim:).bu arada ilkel şartlarda da olsa künefemizi yemekten geri durmadık):)prehh prehhh biberlerden hiç bahs açmıyorumm.ana yemek muamelesi gördü mübarekler:)


çok şeyler oldu bu tatilde...ama en önemlisi oğlumun sünnetiydi.alelalece verilmiş bir kararla oğlanı sünnet ettirdik.sen misin ettiren!!keşke mümkün olsaydı da onun yerine ben olsaydım ve bütün bu sancılı süreci ben yaşasaydım onun yerine.annelik bu işte.iyi birşey mi yoksa fena mı bilinmez ama zor bir rol olduğu alenen gerçek.bir hafta boyunca onun yaşadığı tüm acıları ben de yaşadım desem inanın abarmış olmam.ilk günden beri gözüm seyirmeye başladı stresten)onunla ağladım onunla kıvrandım.''ayoll sünnet ne ki iki günde ayağa kalkar'' deyip beni gaza getirenlere diş biledim:))şimdi o iyileşti sayılır ama ben sıkıntısını hala atamadım üzerimden hala asabiyim üstelik geçerli bir mazeretim var;


tatile girmeden az evvel gittiğim doktorumdan iyi bir haber aldım:))iki çocuktan sonra bir de 3.5 cm çapında bir kistim olmuş :)))teyze oluyorsunuz: ))tedaviye henüz başlayamadık sünnet filan derken okulların açılmasını bekliyoruz ben ve kistim:))37imden sonra nerede hangi organımın olduğunu farketmeye başladım artık.bana küçükken erkek fatma diyen annemin arkadaşlarına duyurulur:))bal gibi de erkek değilmişim:))
birazda yaban hayatına değinmekte fayda var; arada şehire indikse de tatilin çoğu köyde geçti tabii.gündüzler neyse de geceler tam bir kabustu.ev soğuk olduğu için salonda Allah ne verdiyse yakıp ısındık ama evin salon mutfak dışındaki bölümleri buzhane gibiydi.bu nedenle çocukları salonda yatırmaya karar verdik ama gelin görün ki annelik işte(anneliğin bütün manyakça özellikleri bende toplanmış ya , sizi tenzih ediyorum arkadaşlar:))biz yukarıya çıkıp ara kapıyı kapayıp üzerine bir de yatak odasının kapısını kapatınca çocuklar aşağıda bi başlarına kalıyorlar tabii,ee bizim oraları da biraz ıssız olunca, bu paranoyalarımı azdırmak için yeterli neden..

ben;


'' hiii!!ya canavarlar gelip gece çocukları yerse!!!''


eşim ;

''saçmalama !''

ben;

''cix!içim rahat değil!!''

eşim;

''elinin körü:))''(adam her gidişimizde aynı mızırtılardan usanmış tabii)

ben
''ben gidiyorum,onların yanında yatacam!''


çok cesurum yeaaa:))ve geceler boyu elinde tv kumandası uyumamak için sabahlara kadar nöbet bekleyen pranoyak ben:))korkağım işte hem de aşırı korkağım ben:)

neyse geceleri bir yana bırakırsak gündüzleri en azından emniyette hissettiğim için içim rahattı diyebilirim. oğlumun yarasına bakıp bakıp ağlaması ve kızımın onu benden daha çok seviyorsunuz kaprisleri dışında gündelik hayatımıza devam ettik ..

ama ben hala aynı kanaatteyim ki; yazlığa boşuna ''yaz''lık dememişler..


arada bahçe gezilerim oldu tabii,yaz bahçesinden çook uzaktı görüntüler,çamların dışında ağaçlar çıplak,yazın topladığım yemyeşil biberler,allı domatesler morlu patlıcanların yerinde yeller esiyordu..
herşeye rağmen bahçe bereketi denen şey hala geçerliydi.henüz yaprakları sarılmaya başlamamış lahana çok fotojenikti.yanındaki bildiğimiz şalgam ,turpun yokluğunu hiç aratmayan cinsten,alt köşedeki roka soğan ve minik turplarda bahçeden ama hiçbiri şu sağdaki şalgam kadar marjinal değildi...varın siz de temaşa edin.ne menem bir şalgamdır çözemedim .sadece güldüm onu görünce:))



sayfama tarif eklemek tabirini sevmiyorum.çünkü yaptıklarımın çoğu sizinde büyük ustalıkla yaptıklarınızdan..ben sadece yaptıklarımı paylaşmak adına aynı malzemenin değişik iki versiyonunu yazıyorum;


biri köyde diğeri de eve döndüğümüzde yaptığım iki karnabahar salatası.şeker lulum salatalardan dem vururken tam da sırası dedim))hepimizin bildiği üzre karnabaharı herhangi bir yöntemle yumuşatıyoruz,mikrodalga olur,buhar tenceresi olur,az suyla tencerede haşlama olur,ben çok karmakarışık ya da bol yeşilliği çok sevdiğimden karnabaharları neredeyse saklayacak kadar birinde bol maydanoz taze soğan ve mısır kullandım.

ötekinde ise bezelye konserve mısır,rende havuç,taze soğan, maydanoz ve salatada ayılıp bayıldığım kapari kullandım. sos olarak zeytinyağ,nar ekşisi,az biraz toz şeker ve tuz yeterli.



evim ,güzel evim:))

teşekkürlerimi de ettikten sonra gideyim buralardan.

öncelikle sevgili kardeşim,copilotum,çikolata delim canım canım canım luluma çok teşekkür ediyorum yokluğumda sayfama gözatmak bir yana bir de hatırlatma notu yazdığı için.bazı arkadaşlar unutmuşlar ya gittiğimi:))yorumlarımı okurken çok güldüm.canım Ninoyla Lulumun takılmalarına:)) ninom ben biliyorum ne yoğun bir tempoda yaşama savaşı verdiğini canım kardeşim.
ve tabii ben yokken sayfamı ziyaret edip yorumlarını bırakan bütün arkadaşlarıma da teşekkürler ediyorum.bilahare hepsinize iade-i ziyarete geleceğim inşllh.


3 Şubat 2008 Pazar

CO PİLOT LULU'dan Bir Hatırlıtma ve Dünün Bloğu:)

Merhabalar Efendimmm,

Ben biricik ablamın sağ kolu,asistanı LULU :) Gerçi hepiniz yakinen tanıyorsunuz ama tekrar edeyim dedim:)

Ablam tatildiyken buraları bana emanet etti bir önceki yazıda okuduğunuz üzere. Ara sıra gelip yorumları onaylıyorum,ne var ne yok bakıyorum. Çicekleri suluyorum falan:)

Bugün onay için geldiğimde sevgili NİNO "Yeni Tarifffffff" diye isyan bayraklarını çekmiş olduğunu gördüm:)
Sevgili arkadaşım Ninocuğum ablamın tatile gittiğini unutmuş:) Ben de başka unutanlar varsa diye bi hatırlatıyorum dedim:) Ablam giderken demişti ki :

"ondan sonra da 15 gün yokum buralarda.tatille birlikte zorunlu ikamet değişikliğine gidiyoruz .klon yerelmalarımın yanına:))bol resimle geri döneceğimi umuyorum.sayfamı sevgili copilotum luluma emanet ederken

hepinizi de Allaha emanet ediyorum....""


Bu arada 2şubat cumartesi günü "Günün Bloğu" canım ablam seçilmiş, sevgili ÜMRAN tarafından . Ama ben dün buralarda olmadığım için farkettim. Ne yapalım kısmet böyleşmiş:)
Ablamın yokluğunda buraları sessiz bırakmayanlara teşekkür ederim. Geldiği zaman hepinize iade-i ziyaret yapacaktır:)

Sevgiler LULU